Bir hayata, başından sonuna kadar tanıklık etmiş olmanın verdiği yorgunluk var üstümde.
" Onun hayatı başka yöne sapmadan dümdüz bir çizgi üzerinde ilerlerken sağdan soldan katılan birçok hayat bu çizgiyi biteviye kesmişti . Az ya da çok ilgiyle hayatına girip çıkan , birbirini tanıyan , yolu birbiriyle kesişen veya hiç karşılaşmayan onca insanın hikâyesini sinema perdesinde oynayan bir film gibi izlemişti Mücellâ." sayfa 334
Kitabın özeti niteliğinde bu son cümleler.
Yazar Nar ağacı kitabında 1. Dünya savaşı yıllarını, bu kitabında ise ikinci Dünya savaşı ve sonrasını anlatmakta. Kitabımız tarih olarak bağlantılı yazılmış gibi dursada, "Mücella" bir gönül borcu, yaşanamamış bir hayatın romanı.
Okuyanlar bilir
Gülseren Budayıcıoğlu klinik vakalarından çok kendi hayatını anlattığı zaman, sıkıcı olur işte burada da yazarımız kendi hayatından Nazlı karakteriyle bayağı bahsetmiş. Hatta Mücella durgun sakin esintisizken, kendini anlatırken bir anda başka bir rüzgar bir meltem sıcacık bir şey akıyor. Kitabın gidişatını bile değiştiriyor oturmayan taşlar var. Arka planında ki tarih oturmamış, Mücella oturmamış kendi karakterini bile ayakta bekletmiş yazarımız.
Ama....
Yaşamadığım, yaşamaya korktuğum şeylerden gelecekte pişmanlık duyma korkusunu hep taşıyorum. Bugün Mücellayı okuduktan sonra bu korkuyu daha sesli hissettim.
Bulutsuzluk özlemi/ Hayat Geçerken/ Mücella
youtu.be/LDsZcYtyu-I
Dipnot... Antalya