Protestan ahlakı Weber’in temel fikirlerinden birisidir. Onun araştırmalarındaki temalarından biri modern çağın ruhu arayışıdır. Modern toplumu karakterize eden şey, rasyonel, mantıklı düşünme ve organizasyon biçimidir. Önceki toplumlar din, gelenek gibi inançlar ve düşünce sistemine dayanırlarken, modern toplum mantığa ve akla dayanır. Bu tema Weber’in din, kapitalizm üzerine araştırmalarının temelini oluşturur.
19. yy sonundaki diğer yazarlar, Batı Avrupa’yı büyük ölçüde etkileyen Sanayi
Devrimi’ni ekonomik temelde açıklamaya çalışırken, Weber dinsel fikirlerin tarihsel değişim üzerindeki etkisini göstermeye çalışmıştır. Weber buradan belirli dinlerin toplumsal değişmeyi ilerlettiği, bir kısmının ise geriye götürdüğü sonucuna varmıştır. Antik Çin ve Hint uygarlıkları sınai için gerekli ön koşullara sahip olmasına rağmen bunu başaramamışlardır.
Sanayi Devrimi öncelikle tüm Batı Avrupa’da değil özellikle İngiltere, Hollanda, Almanya
gibi Protestan ülkelerde gerçekleşmiştir. Weber’e göre Protestan ahlakı, özellikle Kalvinizm gibi daha Püriten mezheplerin anlayışı Sanayi Devrimi’ni ateşlemiştir.
Weber’e göre modern kapitalizmin temel karakteristiği rasyonelliğidir. Bu sistem
piyasada kâr güdüsüne dayanmaktadır. Bu kapitalist ruh, zamanla her yere yayılır ve bütün
toplumların temel hayat tarzını oluşturmaktadır. Weber, ekonomik değerler ile Püriten
mezheplerin arasındaki güçlü benzerliğe şöyle dikkat çekmektedir: Katoliklik, yoksulluğu
kurtuluşa giden yol olarak görüp ve cennetin öte dünyada olduğunu düşünürken, Püritanizm
kişisel zenginliği Tanrının inayetinin bir göstergesi olarak görmektedir. Sıkı çalışan ve
zenginliklerini artıran Kalvinistler, kendilerini seçilmiş azınlık olduklarına inandırmaya
çalışmışlar ve böylece kar güdüsü psikolojik kurtuluş anlamına gelmeye başlamıştır. Yine de bu zenginliklerini Katolik kilisenin savurganlıklarının aksine Püritenler, çarçur etmeyip idareli ve tutumlu davranmışlar böylece Tanrıyı daha fazla yücelttiklerine inanmışlardır.
Harcamaktan ziyade tasarruf arzusu Sanayi Devrimi’nin gelişimi için oldukça önemli olan
yatırım ruhunu yaratmıştır.
Katoliklik ve İslamiyet gibi dinler bireyi bütünün iyiliği için ikinci plana iterlerken,
Protestanlık çok daha bireycidir. Protestanlar, Papalığın otoritesini desteklemek yerine
bireysel kurtuluşu ve Tanrıyla aracısız konuşmayı teşvik etmişlerdir. Geleneksel dinler inanç, ibadet ve hatta büyüye dayanırken, Protestanlık mantıktan yoksun tüm açıklamalara karşı çıkmıştır. Ortaçağ’da para kazanma itimatsızlıkla karşılanırken, Püritenler için sıkı çalışma ve kazançların biriktirilmesi kurtuluşa giden yol olarak algılanmıştır.
Weber, bu karşılaştırmalardan hareketle ideal tip kapitalist ile ideal tip Protestan
arasında benzerlikler bulmuştur. Weber’in Protestan ahlakı düşüncesi, bu nedenle büyüye
dayalı ya da çileciliği öven diğer dinlerden farklı olarak Protestanların kurtuluşunun bireysel
davranışa ve başka bir dünyada değil (Katoliklik ve İslamiyet anlayışının bu dünyayı
önemsemediğini, dönüşün Allah’a olduğu bilinciyle ekonomik yönden zayıf kaldığını
eleştirir.) bu dünyada Tanrıyla iletişim kurmaya dayandığını açıklamaktadır. Ebedi lanetlenme
korkusu Weber’e göre Protestan inançları Katoliklikten ayırmaktadır. Weber bu nedenle, iki ideal tip belirler ve onları karşılaştırır: John Calvin’in kişiliğinde ve Kalvinistlerde cisimleşen
Protestan Ahlakı ve genç tüccara bir tavsiye adlı kitabın yazarı Amerikalı kapitalist Benjamin
Franklin’in hayat hikayesinde görülebilen kapitalist ruh. Protestan ahlakı, Weber’e göre servet birikiminin tasarruf edilerek yatırıma dönüştürülmesiyle modern kapitalizmin gelişimi için gerekli sermaye birikimine dönüştürülmesine yardımcı olmuştur. Ancak belirli bir noktaya ulaşıldığında, modern kapitalizm Protestan güdüye ve ruha artık ihtiyaç duymaz ve laikleşmeyle birlikte din giderek bir kenara itilir. Protestan ahlakı feodalizmden kapitalizme geçişe yardımcı olmuştur.