Azra Erhat, edebiyatımıza ve kültürümüze katkılarından dolayı çok değerli bir insandır. Kendisi Eski Yunan ve Roma dilleri uzmanı, arkeolog, çevirmen ve filologdur. Bizler için büyük bir şans bence.
Kitabımızın da yazarın kendisi kadar kıymetli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ege'yi ve Akdeniz'i o kadar güzel anlatıyor ki...
Buradaki gezilerinden, gördüklerinden bahsediyor Erhat. Yalnızca güzellikleri değil, bu kültür kaynağının etrafındaki eksikliklerden de yakınıyor. Aslında Anadolu'nun turizm açısından ne kadar önemli olduğunu yazmış fakat bazı sorunların olduğunu anlatıyor. Örneğin konaklama yerlerindeki tuvaletlerin ne kadar kötü durumda olduğunu defalarca yazmış. Buraların turistleri olumsuz etkilediğini söylemesine rağmen bazı çevrelerce alay konusu olmuş. Belli bir zamandan sonra bu durumu fark edip çalışmalar yapanlar olmuş. Tabi bu da iyi bir şey.
Gezdiklerini, yol arkadaşlarını da anlatıyor yazar. Yolculukları da kolay olmamış. Tabi gezilerini yaptığı zaman şartlar bu kadar iyi değilmiş. Zorluklar içinde yapmışlar gezilerini. Kimi kayığın içinde 4-5 kişi sığışıp gitmişler kimi de kaldıkları otelde su bile bulamamışlar.
Kitabı okurken medeniyetlerin içinde gezip durdum sanki. Gerçekten de ülkemiz kültür mirası bakımından bir kaynak. Toprağı kazdıkça tarihi eser çıkıyor. Tarih kokan bir ülkede hayatımızı sürdürüyoruz ama kıymetini biliyor muyuz, orası muamma. Azra Erhat iyi ki yazmış bu kitabı. Bir kere daha ülkemle ve bu güzellikleri meydana çıkaran, araştıran insanlarla gurur duydum.
Yazarın özellikle üstünde durduğu birisi var: Halikarnas Balıkçısı.
Bodrum'u Bodrum yapan en önemli insanlardandır Cevat Şakir Kabaağaçlı. Erhat, öyle güzel anlatmış ki onu sanki yanındaydım Kabaağaçlı'nın. Hayatı ne kadar severek yaşadığını, bir sürü derdi olsa bile "Eh neşemiz var yahu!" diyerek cümlesini tamamladığıni söylüyor Erhat.
Eh bu kitabı okuduktan sonra Aganta Burina Burinata'yı okumadan olmaz.