Gönderi

88 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
YOKSULLUK VE PÍCARO’LAR ÜZERİNE
16. yüzyılın ortalarında, İspanya büyük bir ekonomik kriz içerisindeydi. Toplumda inanılmaz bir gelir dağılımı dengesizliği vardı. Bu durum pek tabii ahlaki bir yozlaşmayı da beraberinde getirmişti. Sokaklar, evsizler ve dilencilerden geçilmiyor; açlık ve sefalet ortalıkta kol geziyordu. Bu sırada yüksek zümre ise, yoksul halktan topladığı vergilerle saraylarda balolardan balolara koşuyordu. Aynı dönemde İspanya’nın dış siyasetinin de pek iyi olduğu söylenemez. Bir yandan Akdeniz’de Türklerle; diğer yandan Avrupa’da Protestanlarla savaş hâlindeydi. Bu durum kaçınılmaz olarak edebiyatı da etkiledi ve ortaya yepyeni bir tür çıktı: Pikaresk edebiyat. “Pícaro” sözcüğü İspanyolca bir sözcük olup “serseri, gezgin” gibi anlamlara gelir.¹ “Pikaresk roman” ifadesi ise ilk defa 1810 yılında Merriam-Webster İngilizce Sözlük’te kullanılmıştır.² Bildiğiniz üzere modern romanın öncüsü Don Quijote kabul edilir. Elbette Don Quijote kitabı da dönemin durumundan nasibini almıştır; Don Quijote’de de bazı Pikaresk unsurlar bulmak mümkündür. Yine Cervantes’in kitabı olan
Örnek Alınacak Hikayeler
Örnek Alınacak Hikayeler
'deki “Rinconete ve Cortadillo” öyküsü bana kalırsa tam anlamıyla Pikaresk bir öyküdür. Ancak buna rağmen Pikaresk edebiyatın başlangıcı bunlardan hiçbiri değildir; Tormesli Lazarillo’dur. Tormesli Lazarillo, modern gerçekçi romanın öncüsü kabul edilir. Bu kitap, toplumun hem maddî hem de manevî bir çöküş yaşadığı bir dönemde, hâlâ yalnızca çiçekli-böcekli Pastoral romanların ve şövalye romanslarının okunduğu İspanya’da, edebiyat alanında oldukça büyük bir devrim girişimi yapmıştır. Ancak kilise ne gerçekleri ne de devrimi sever. Zaten Tormesli Lazarillo’nun yazarı da -haklı olarak- kitabı isimsiz olarak yayımlar; aksi takdirde neler olabileceğini gayet iyi biliyoruz. Tabii o dönemde kitap basmak öyle kolay bir iş değil. Basılacak tüm kitaplar önce kilisenin kontrolünden geçmek zorunda. Tormesli Lazarillo da Engizisyon mahkemesi tarafından kara listeye alınmıştı. Ancak bu durum kitabın okunmasını engellemedi. İspanya halkı yurt dışından korsan bir şekilde ülkeye sokulan Tormesli Lazarillo’ları okumaya başladı. Dönemin insanlarının edebiyat zevkine bakılacak olursa, bu oldukça tuhaf bir durum bence. Daha sonraları ise kilise, “İnsanlar madem bu kitabı okuyor, o zaman yalnızca benim istediğim kısımlarını okusunlar.” demiş olacak ki, kitap kara listeden çıkarılıp sansürlenerek basılmaya başlandı. Kitabın başından tüm bunların geçmesi aslında şaşılacak bir durum değil; çünkü anonim yazarımız daha ilk sayfadan oldukça cesur bir başlangıç yapıyor: “Kimsenin bilmediği, duymadığı öyle önemli olaylar vardır ki, bunlar hasıraltı edilmemeli ve herkes tarafından öğrenilmelidir; çünkü dinleyenlerin ve okuyanların bunlardan kendisi için ders çıkarmaları mümkündür.” (s.13) Ancak o dönemde bütün edebiyat hasıraltı etme üzerine kuruluydu. Herkes farkında olmasına rağmen kimse durumdan söz etmiyordu. Yani İngilizlerin tabiriyle yoksulluk ve ahlaki yozlaşma gibi sorunlar İspanya için “the elephant in the room”du. Tabii durum bunla da sınırlı değil. Kitap boyunca ara sıra kilise ve ruhban sınıfının halkı sömürmesinden de bahsedilir. Mesela bir yerde şöyle sorar Lazarillo: “Bir papazın fakirlerden çaldıklarının yanında zavallı bir kölenin aşkı uğruna yaptığı hırısızlıkların lafı mı olur?” (s.17) Lazarillo’nun kilise çevresinden de efendileri olur; hepsi tarafından da ya kandırılır ya da başkalarını kandırdıklarına şahit olur. Kimi kendi karnını tıka basa doldururken Lazarillo’ya tek parça ekmek vermez; kimi halkı türlü yollarla kandırarak “günahtan arındırma belgeleri”ni satar; kimi de halkın açlığına birtakım “sözde ilahî” kılıflar uydurur. Ancak buna rağmen Lazarillo’nun dinine bağlı kaldığını görürüz. Zaten sokaklarda aç ve sefil hâlde dolaşırken sığınabileceği bir tek Tanrı’sı vardır; onu da kaybederse gerçek anlamda sahipsiz kalır. Lazarillo henüz on yaşındayken ilk efendisinin yanına verilir. Bu zamana kadar da zor bir hayat yaşamıştır ama, yine de tam olarak hayatı öğrenmeye başlaması bu efendisiyle tanışmasına dayanır. İlk defa kandırılır Lazarillo; bu şekilde kırılma noktasını yaşar. Bundan böyle hayata ve insanlara karşı daha temkinli davranmaya başlar; çünkü dışarısı tehlikelerle doludur. Lazarillo’nun bir pícaro’ya dönüşme hızı şaşırtıcı derecede yüksektir. Ancak böylesi bir adaptasyonu sağlayabilmek için insanın, duygularını çoğu kez göz ardı etmesi gerekir. Bizim pícaro’muz da tam olarak böyle yaptı: İlk başta oldukça sevecen ve masum bir biçimde tanıtılan Lazarillo, sonraları karnını doyurabilmek ve “hayatta kalmak” için türlü hilekârlıklara başvurur hâle geldi. Ama yine de bu hâliyle de okura hiçbir zaman itici gelmez Lazarillo. Hem, toplum bireyi suça itiyorsa, suç bireyin midir? Yazar adeta metin boyunca bu soruyu sordurur okura ve okur hiçbir zaman Lazarillo’ya tam olarak kızamaz; her daim masum bir tarafı vardır. Bana kalırsa kitapta bu masumiyeti en iyi anlatan alıntı şudur: “Cenazelerden söz etmişken, Tanrı beni affetsin, insanlara bir kastım yok; ama o törenlerin sonunda verilen yemeklerin dışında hiçbir zaman karnım doymuyor ve ancak birisi öldüğünde yemek yiyebiliyordum. Bu yüzden Tanrı'ya her gün birisinin canını alması için dua ediyordum. Ağır hastalar için ayin töreni düzenlendiğinde, özellikle kutsal yağ sürme töreninde rahip, hasta kişi için dua edilmesini istediğinde Tanrı'dan hastayı yanına alması için tüm kalbimle dua ediyordum. Eğer birisi Azrail'in elinden kurtulacak olursa ona binlerce kez lanet ediyordum. Buna karşılık ölüme yenik düşerek mezarı boylayan birinin ardından bildiğim tüm duaları okuyordum.” (s.33-34) Lazarillo’nun yanında çalışmaya başladığı üçüncü efendisi, gösteriş meraklısı fakir bir adamdır. Ben kendisine “asilzade bozuntusu” demeyi tercih ediyorum. Bu asilzade bozuntusu, esasında masum bir adamdır; ancak oldukça da kibirlidir. Basit bir gurur meselesi yüzünden eski düzenli hayatını geride bırakıp sefil bir hayata razı olmuştur. Lazarillo ilk başta bir asilzadenin hizmetine girdiğini düşünüp artık aç kalmayacağını sansa da, birkaç gün içinde bundan sonra kendininki haricinde doyurması gereken bir mide daha olduğunu fark eder. Yeni efendisi gerçekten de meteliğe kurşun atan bir adamdır; Lazarillo’nun dilenerek bulduğu yiyecekler olmasa neredeyse açlığından ölecektir. Günleri bu şekilde geçerken, bir gün şehirde “dilenme yasağı” çıktığından bahsedilir. Bu yasak, İspanya’da 1540 yılında çıkarılan “Yoksullar Yasası”nın ta kendisidir. İspanyol halkının azınlığını oluşturan aristokratlar ve tabii devlet adamları, ekonomik krize bağlı olarak artan kentleşmeden rahatsızdı ve bundan dolayı dilenmeyi lisansa bağlayan ve büyük oranda şehirlerdeki yoksulları şehrin dışına göndermeyi (ayakaltından kaldırmayı) hedefleyen bir politika uygulamışlardı. Bu yasanın gerekçesi olarak da, yoksul halkın “tembel ve birçok vasıftan yoksun” olduğunu ileri sürüyorlardı. Ancak Thomas More’un dediği gibi, sorun hiçbir zaman yoksullar değildi: “Halkın yoksulluğa düşmesinin baş nedeni aristokratların çokluğudur. Bu yararsız, bu bal vermez arılar başkalarının alın teriyle geçinmekte, topraklarında çalışanlardan daha fazla yararlanabilmek için onları derisine kadar yüzmekte, bunun dışında başka gelir kaynağı bilmemektedir.” (
Utopia
Utopia
, s.11-12) Hugh Holman, “A Handbook To Literature” kitabında Pikaresk romanın başlıca özelliklerinden bahseder.³ Bu özelliklerin üçüncüsünde, Pikaresk romanda olay örgüsünün az olduğundan ve kitaptaki bölümlerin birbirine sıkı sıkıya bağlı olmadığından bahseder. Durum Tormesli Lazrillo’da da böyledir gerçekten: kitaptaki bütün bölümler birbirinden bağımsız olarak okunabilecek niteliktedir neredeyse. Ben bu bağımsızlığı Lazarillo’nun karakterinde de görebileceğimizi düşünüyorum. Lazarillo, on yaşından beri farklı farklı efendilerin yanında birbirinden ayrı rollere sokulmuş bir karakterdir. Her daim kim olması gerekiyorsa odur; özerk bir kişiliğe sahip değildir. Bu bakımdan Lazarillo’nun kişiliği de pícaro’dur; yani gezgindir. Lazarillo, anlaşıldığı üzere, adeta gerçekliğin vücut bulmuş hâlidir; hayatı boyunca sokağın gerçekleriyle yüzleşmiştir. Buna karşın kitabın sonunda, evlendiği kadınla ilgili gerçekleri görmezden geldiğini görürüz. Zaten hayatı boyunca dünyayı tüm çıplaklığıyla görmek zorunda kalmıştır; bir de yıllar sonra “sevebildiği” bir insan hakkındanki kötü gerçekleri duymaya tahammülü yoktur. Bir defa gerçeklere adapte oluşunun ön şartını kaybetmiştir: artık duyguları vardır. Belki de Lazarillo’nun bu davranışı, tıpkı Zamyatin’in Biz kitabında bahsettiği gibi, “saçma ama mecburî” bir duygudur. “Saçma bir duygu, ama gerçekten de şundan eminim ki, mecburum.” (
Biz
Biz
, s.197) EK: ¹Romanın Başlangıcı Pikareskin Sinemada Uyarlaması: Dünya Sinemasında Şarlo, Türkiye Sinemasında Şaban, Şafak Rüzgar Yıldız, s.4 ²a.g.e., s.4 ³a.g.e., s.4-5
Tormesli Lazarillo
Tormesli LazarilloAnonim · Can Yayınları · 20191,399 okunma
··
1.910 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.