Şiirle tanışmama; hayatıma şiirli dönem ve şiirsiz dönem diye bir çizgi çeken eserdir..
Bir arkadaşımla konuşurken ismi geçti: "Erdem Bayazıt okudun mu?"
"Hayır hiç okumadım."
"Şiir okur musun?"
"Hayır. Hiç okumadım, bir dinleyici bile sayılmam."
"Aaaa.." diye devam eden bir hayret nidasından sonra alıp okumaya başlamıştım. Zevkine değer verdiğim, kişiliğini kendime yakın bulduğum bir insanın bunca sevdiği şiir kitabı nasıl acaba diyerek, büyük bir heyecanla başlamıştım.
Şiirin insana nahif bir bakış kazandırdığını, eşyayı; tabiatı, insanı daha parlak gösterdiğini nerden bilebilirdim. Duyguların bu denli yoğun ifade edilebileceğini:
"Yanıyor bir ateş için için
İçimde içimin de içinde" bilemezdim..
Bu denli bezginliğin, yılmışlığın sürüklediği bir pes etme durağında,
"Aşkın bir adı da yorulmamaktır" nidasıyla ünlenerek sarsabileceğini de bilmezdim.
Bu duyguların, böylesine düşündürücü kelimelerle hayat bulabileceğinden, beni bana anlatabileceği bilgisinden de habersizdim.
Şiir dünyasına yolculuğumu başlatan bu eserin yeri bende hep çok farklı olacak. Okumaktan yıprattığı şiir kitabını gururla gösteren arkadaşıma hayretle bakan eski bana sesleniyorum: "sen de eskitmekte hiç geç kalmayacaksın"
Şiiri hayatıma hediye eden arkadaşım artık hayatımda olmayabilir; ama hayatıma böyle bir katkıyla anılarımda, dualarımda sürekli varlığını koruyacak gibi. Kendisine bunları söylemiş olmayı dilerdim. Fırsat varken teşekkür, minnet ve sevgi sözcüklerini cömertçe kullanalım.. İyi ki varsınız; varlığınızla renksiz hayatlara ışık olan bütün arkadaşlar ve hediyesi kitap olan, şiir olan dostlar.
Not: inceleme amacından uzaklaşmış oldu. Kusura bakılmasın. Duygu patlaması yaşandı burda.