Gönderi

Üçüncü Bölüm: Suçluluk
Çocukken arzularımız basittir, dosdoğrudur ve doyumdaki gecikmelere karşı tahammülsüzdür. Tutturduk mu tuttururuz; hayatın gerçeklerine ve isteklerimizin karşılanmasına engel olan kişilere itibar etmeyiz. Bu tür “düşmanlar” başımızdan gitsin, buhar olup uçsun, hatta ölsün isteriz. Onları yok etmek isteriz. Çocukluğumuzun kişilerarası dünyasının nispeten ufak çemberi düşünüldüğünde, bu “düşmanlar” genellikle ebeveynlerimiz ve kardeşlerimizi. Arzularımızın hemen doyuma ulaşmasının önündeki tek engel onlardır sanki. Ara sıra onlardan nefret etmemize ve çocukluğun o tipik mutlakiyet tutumuyla, ölmelerini istememize şaşmamalı. Ve işte başkalarının ölmesine yönelik bu arzular, insanın suçluluk deneyiminin temelini oluşturur. “Yok olma kaygısı” (bu konuya ilişkin literatürün kapsamlı bir değerlendirmesi için, bkz. Hurvich, 2003) olarak bilinen ve kendiliğin dağılması beklentisiyle yaşanan sıkıntidan farklı olarak, “yok etme suçluluğu” kişinin sevgi nesnelerini bizzat yok etmesiyle ilişkili olarak hissedilen sıkıntıdır.
Sayfa 74-4Kitabı okudu
·
146 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.