Biyografik bir eser olarak düşündüğümm kitap daha çok bir Mevlana incelemesiymiş. Kitap 13. yüzyıl Anadolu'sunun sosyal ve siyasal panoramasını sunarak başlar.
Batı'dan Haçlı akınlarının, Doğu'dan Moğol baskınlarının iyice hırpaladığı bir büyük devlet: Anadolu Selçukluları.
Kan ve gözyaşı içinde umutsuzluğa kapılmış yoksul ve onurlu Anadolu halkı. Bütün bu felaketlerin içinde kadim bir sözü yeni bir söyleyişle duyuran Mevlana.
Mevlana, şiddet ve nefret çağının içinde İslam'ın şefkat ve rahmet sözlerinin yeni sözcüsü olur. Tüm çağlara bu yönüyle seslenmeye de devam eder.
Yazar, bu eserde 13. yüzyıldaki Anadolu değerlendirmesinin yanı sıra Mevlana'nın kişiliği ve mücadelesini de aktarır.
Günümüzde Mevlana mesajının içini boşaltan, hatta kimi zaman iftira boyutuna ulaşan çarpık sesleri de susturur.
Kitabın bir bölümü " Şeb-i Arus" geleneğine ayrılmıştır. " Nice ölüler vardır ki hala yaşarlar." sözünün ispatıdır bu gelenek.
Kitabın son bölümü bir eksiğimizi yüzümüze vurur: Mevlana'ya yurt olan Anadolu, neden bir üniversitesinde bir Mevlana kürsüsü kuramamıştır?
Mevlana ve eserleri üzerine inceleme okumayı seven okuyucuları tatmin edecek bir eser.