Uğrunda girdiğimiz savaşı kazanıp, ama kaybettiğimiz Ada GİRİT!...“Bu kitabın yazılış amacı; elimizden göz göre göre alınan Girit Adası hakkında bilinenlerin dışında çok fazla bilinmeyenleri anlatmaktır,” sözleriyle başlar yazarımız kitaba..
Osmanlı’nın 24 yıl (!) süren savaş sonucunda 1669’da Girit’i fethetmesinin ardından, Ada halkından İslamiyet’i seçenlerin bir kısmı Hıristiyanlığa geri dönmüş. Müslüman kalanlar ise Yunanlar tarafından Türk olarak görülmüş.
Göçe zorlanan bu Türklerin malları çok ucuza ya da zorla ellerinden alınmış, satışa yanaşmayan Türklerden bazıları da köy meydanlarında çırılçıplak soyulup direklere bağlanarak yakıcı güneşin altında günlerce aç ve susuz bırakılmış.
Mübadele ile Ada’dan ayrılanlar ise, evlerinin kapılarını ‘belki döneriz’ düşüncesiyle kapatıp anahtarlarını saklamışlar. Ancak gemilere binip Anadolu kıyılarına yaklaştıkça, geri dönüşü olmayan bir yola girdikleri düşüncesi ağır basınca anahtarları denize atmışlar..
Kitapta bir Girit göçmeni olan Nilüfer Erbil’in ailesinin Girit’i hangi zor koşullarda terk ettiğini ve Türkiye’ye yerleşme sürecini anlatıyor. Yaşadıkları, diğer Giritli göçmenlerin kuşaktan kuşağa aktarılan hikayelerinden farklı değil aslında..
Yazar bu eserle, savaşta Yunanistan’ı hezimete uğratmamıza rağmen sanki kaybeden bizmişiz gibi ellerimizle teslim ettiğimiz güzelim Girit Adasının gerçeğini daha geniş kesimler tarafından bilinmesini amaçlamış.
Ve bunun için yazar 1,5 yıl boyunca birçok yerli ve yabancı makale, belge, kitap ve arşiv incelemiş. Bazılarına çok zor ulaşmış ama böylece ilk kez edineceğimiz bilgiler edinmiş. Bu esnada ulaşılan belgeler ilk kez bu kitapta gün yüzüne çıkmış ve önemli bir kaynak ortaya çıkmış.
Burada yazarımız kitabın sayfa sayısı ile değil de, ilk kez hangi yeni duyulmamış bilgileri okurlarıma aktarabilirim, kaygısıyla hareket etmiş.
Benim için okumaya değer bir kitaptı. Ata topraklarımız hakkında hiç duymadıklarımızı öğrendim. Merak edenlere tavsiye ederim...