Juan Rulfo’nun kendine özgü, büyüleyici bir dili var. Geçmiş zamanların masalını anlatır gibi ama bir yandan da gerçekleri çok yalın bir şekilde işlemiş öykülerin hepsinde. Zaten yazarın büyülü gerçekçilik akımının öncüsü olduğu biliniyor. Öykülerin biraz derinine inip bahsi geçen bazı karakter ve olaylar hakkında araştırma yapıldığında dönemle ilgili bir çok tarihi bilgiye sahip olmak da mümkün. Dolayısıyla da hem tadı damağımda kalan bir edebi keyif hem de yeni bilgiler eşliğinde bitirdiğim için kitabı daha da bir sevdim. Yazar keşke daha fazla yazsaydı da biz de bayıla bayıla okusaydık dememek mümkün değil gerçekten. Gabriel Garcia Marquez’in yazar hakkında “Yazdıkları 300 sayfayı bulmuyor ama, Sophokles’in yazdıkları kadar kalıcı” demiş olması da yazarın özellikle Latin Amerika edebiyatına bu kadar az eseri olmasına rağmen büyük bir etki bıraktığını kanıtlar nitelikte.