Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Bi Sevmekten Bi Ölümden, Adalet Ağaoğlu’nun “Sessizliğin İlk Sesi” adlı hikâye kitabının altıncı hikâyesidir. Bu eser toplamda iki bölüm ve on iki hikâyeden oluşur. Bi Sevmekten Bi Ölümden, yazarın Yüksek Gerilim öyküsünün devamıdır. Yüksek Gerilim’de eyleyenler şunlardı; “Kadir Çiçek, Sakine Çiçek, Kemal, Gülten, Ayten, Orhan, Hasan, Sefer, Bilal, Osman, Nazif, Avni, bir polis” (Uçan, 2019: 16). Bu eserde ise eyleyenler: Sakine Çiçek, Sefer, Duvarcının Karısı, Tornacının Karısı, Arif bey, Kemal, Orhan, Gülten, Ayten, Şantiyeden gelen adam, Nazif bey. Söz konusu eser yazarın Yüksek Gerilim öyküsünün devamı niteliğinde olduğundan öncelikle bu anlatı hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır. Yoksul bir aile olan Çiçek Ailesi, baba (ve aynı zamanda özne) Kadir Çiçek, anne Sakine Çiçek, Kadir Çiçek’in kardeşleri; Hasan ve Sefer, çocukları; Kemal, Gülten, Ayten ve Orhan’dan oluşmaktadır. Kadir Çiçek; borçsuz, insanca bir yaşam istemekle beraber kardeşi Hasan’ın da okumasını ister ancak Hasan’ın nesnesi farklıdır. O bir işe girip abisine yardımcı olmak ister. Hasan, başlangıçta nesnesine kavuşur; işe alınır ancak sonuç durumunda nesnesinden ayrıdır: Yüksek gerilimle hayatını kaybeder. Bu ölümden sorumlu tutulan Kadir Çiçek ise hapse atılır, hem özgürlüğünü hem de kardeşini kaybeder. İlk öykünün izlencesi öz olarak bu şekildedir. Devamı olan Bi Sevmekten Bi Ölümden’de bu olayların sonrası ele alınır. Bir Sevmekten Bir Ölümden, eşi haksız yere hapse atılan, ne zaman salıverileceği belli olmayan; kendi çocuğu gibi büyüttüğü kaynını da ‘durup dururken’ yüksek gerilime kapılması sonucu kaybeden, çocuklarıyla bir başına kalmış Sakine Çiçek’in öyküsüdür. Özne, Sakine Çiçek’tir. Eser şu cümleyle başlar; “Çevresi ansızın boşalmış, avluya girip çıkan ayak sesleri kesilmiş, ağlaşmalar, konuşmalar dinmişti” (Ağaoğlu, 1981: 77). Giriş cümlesiyle anlatıcı, Sakine Çiçek’in mücadelesinde yalnız olduğunu hissettirir. Ki özne de içmonolog şeklinde şu cümleleri kurar; “Kadirsiz hakedemezsem…”. Sakine Çiçek sürekli ailesinden birilerine durup dururken bir şey olacağından endişelenir; “Orhan’ın bu huysuzlanmaları altının ıslanmasından değildir. Hakedemeyeceğim bir derdi olmalı.”, “Orhan değilse Kemal. Büyük oğlu. Ona bir şey oldu. Kemal’e araba çarptı. Kemal’e biri sataştı, dövdü. Ağzını yüzünü kanattı. Kemal’i elektrik hattı çarptı. Bir şey oldu. Olmadıysa da olacak.”, Sakine Orhan’ın altını temizlerken bıçkı sesi diner; “Yeni gelen her sessizliğin yeni kötülükler taşıyacağından ürküyor. Sefer mi durdu? Sefer gün ortasında neden durur? Şimdi işi bırakıp gelirse? Gelirse, ya elini bıçkıya kaptırmış demektir, ya da…”. Sakine’nin bu hissettiklerini, endişelerini anlatıcı iç monologlar hâlinde başarıyla verir ancak “durup dururken” ifadesi üzerinde çok durulur; “Kemal’e ne olsun durup dururken? Öteki de durup dururken oldu. Her şey durup dururken oluyor. Dert ‘geliyorum’ diye haber salmıyor ki. Ah, Kadir’le Hasan gecikince de böyle elim ayağıma dolanmıştı işte. İçime mi doğdu, ne oldu? Gece vakti durup dururken varıp gittim oraya. Meğer yıkımın ta göbeğine dalarmışım.” Sakine Çiçek’in tüm bu korkuları, endişeleri, bunların yol açtığı ikirciklenmeleri kaynı Hasan’ın yüksek gerilime kapılmasından sonra başlamıştır. Bu olay Sakine Çiçek için bir travma olmuştur; “Kemal’in gecikmiş olduğunu düşünmesine şaşıyor. Daha gün yolunu ancak yarıladı. Kemal’in okuldan dönme zamanı değil ki. Ben böyle ikirciklenmezdim. Hasan’ı öyle göreli beri…” Hasan şantiyede, bir yüksek gerilimle, elektrik çarpması sonucu yaşamını yitirir. Bu yitirilen yaşamdan öz ağabey Kadir Çiçek sorumlu tutulur, hapse atılır. Kardeşlerden biri mezara biri hapse girmiştir, Sakine Çiçek yardımsız kalmıştır. Biri, “Bu iş uzun sürmez. Görürsün, hafta demeden bırakırlar kocanı. Kim özbeöz kardeşini isteyerek elektriğe çarptırır canım? Baba gibiydi Kadir ona. Hangi allahsızın aklına gelir böyle pislikler, bilmem ki” der, ancak bu yerinde bir tutum değildir Kadir için, Sakine’ye göre. Yadırgar, “Kadir için bu sözler bile çok değil mi? (…) Kuşkuları mı var?” diye düşünür. Sakine duygusal ve zihnî açıdan çok yorgundur, dalgındır; “Dün şantiyeden bir adam geldi. Dün olduğunu sanıyor.” Bir gün evlerine şantiyeden bir adam gelir, “Kontrol mühendisi hepsini uyarmış.” der, “Kötü bir saat. Ne gündüz ne gece. Uzaklıklar yanıltır şimdi demiş, ama dinletememişler. Kabak işte yine Nazif beyin başına patladı. Hep ilkin onu sorgu sual ederler. Uyarmış işte. Nazif beyin hiç suçu yok.” Bu adam ölü evine taziyededir. Sakine’nin öz kardeşi gibi sevdiği ve büyüttüğü kaynı yüksek gerilimle, durup dururken vefat etmiş. Üstelik bu ölümden de kocası sorumlu tutulup hapse atılmıştır, ne zaman çıkacağı da meçhuldür. Kadıncağız çocuklarıyla yapayalnız, biçare kalmıştır ancak taziyeye gelen bu adam, Sakine’ye Nazif bey diye birinin hiç suçu olmadığını anlatmaktadır. Üstelik, “(…) dinletememişler” diye de hem Nazif beyi hem de onun şahsında kendilerini, şantiyeyi, işverenleri, sorumluları haklı, suçsuz çıkarmaya çalışmaktadır. Sakine’nin, bu biçare kadının, ihtiyacı olan şey bu mudur? Sakine haklı olarak kendi içinden sorar; “Nazif bey, Nazif bey… Kimmiş Nazif bey?” Asıl suçsuz olan Nazif bey değil; hayatını kaybeden Hasan, hapse atılan Kadir Çiçek olsa gerektir. Anlatıcı, bir psikolog/psikiyatr gibi insan ruhunu tanır, anlatır, okuyucusuna eyleyenlerin acılarını, hissettiklerini, durumlarını gösterir; “Öyle olur bazı. Tıkanır kalır insan. Bir ağladı mı da ağlar durursun artık. Bu da en akla gelmedik sırada ağladı. Bazı öyle olur.” Anlatıcı bu öyküsüyle psikologların psikoloğu Dostoyevski’ye yaklaşır. Arif bey çıkıp gelir, Kadir’in amcasıdır. “‘Amcam nerelerden çıkıp geldi? Biz onu yokluğuna alışmıştık…’ Alışmaktan öte, unutmuştuk onu Sefer. Unutmamızı istiyor diye, silip çıkarmıştık aklımızdan. Hasan bir kez sormuştu da, Kadir abin onu azarlamıştı hatta. ‘Amcan seni arayıp soruyor mu da sen onu sorup duruyorsun? Unutsana sen de…” Arif bey, sırf kendine yük olmasınlar diye Kadir’i evlendirir. Yeğeni Hasan ve Sefer’i ona bırakır; “Arif amcası demiş: ‘Taşeronluğa daha yeni atıldım. Sermayem batmasın diye yırtınıyorum. Başımı kaşıyacak halim yok. En iyisi bir kız bulayım, seni evlendireyim. Sana da bakar, kardeşlerine de…” Camiye de mezarlığa da gelenler Sakine ile Sefer’i unuturlar. Taziye dileklerini zengin Arif beye sunarlar. Onu aile büyüğü kabul ederler, çevresinden ayrılmazlar. Arif beye hürmet, hayranlık vardır. Burada toplumun ikiyüzlülüğü ve çıkarcılığı devreye girmiştir; “duvarcınınki değil miydi daha geçen hafta, Kadir’in doğramacıya borcu için sıkıldığını anlayıp da Arif amcasını anan? Ayol bu çocukların bir yakını Kadir mi? Paralı pullu bir amcaları varmış işte. O adam niye hiç dönüp bakmaz bunlara? Ayıp değil mi, yıkmış hepsini sizin üstünüze?..” diyen insanlar; “‘Amcaları buymuş demek?’ ‘Aferin bak adama, yetişip gelmiş. Öyle ya, konu komşu nice koşsalar boş. Kadir de olmayınca…’ ‘Öteki çiçek şirketindi ya, bu da onunmuş.’ ‘Yine Allahın sevgili kuluymuş Hasan… Böyle bir amca… Çiçek hangimize nasip olur, şimdi ölsek?..’ ‘Bak Sakine, amcaları sayesinde şehitler gibi gömülüyor kaynın… Bu da bir şey…’” derler. İnsanların sözlerini ölçü kabul etmemek, aldanmamak, tamamıyla güvenmemek gerekliliği; çıkarını bilen bunca insanın tutarsız duruşlarına ka’le almamak gerekliliği, en önemlisi de gösterişe, riyaya itibar etmemek gerekliliği bu anlatıyla zihnimize tabiri caizse çivi gibi çakılır. Eserin şah cümlesi şudur: “Sevmek gümbürtü istemez Sefer.” Arif amca, Sakine Çiçek’i suçlar gibidir. Sık sık hesap sorar, suçlar bir edayla aynı şeyleri sorar: “‘Nasıl oldu bu iş? Niye oldu? Kadir’i niye tutuyorlar peki?’ (Niye bana haber vermeden Hasan’ı kanaletde çalıştırdınız? Niye yaklaştırdınız elektrik hattına? Kadir niye dikkatsizlik etti? Etmiştir, etmiştir. Yoksa niye tutsunlar onu? Niye sorgu sual etsinler?)” Arif beyin bu tutumuyla şantiyeden gelip de Sakine Çiçek’e “‘Kontrol mühendisi hepsini uyarmış (…) ama dinletememişler.’, ‘Kabak işte yine Nazif beyin başına patladı. (…) Uyarmış işte. Nazif beyin suçu yok.’” diyen adamın tutumu, duruşu benzerlik gösterir. Bu duruş samimi değildir; hem riya kokar, çünkü en az karşılarındaki kadar onlar da bilirler hem samimi olmadıklarını hem de haksız olduklarını, sorumluluktan kaçtıklarını ancak çıkarları, arzu nesneleri bunu gerektirir. Onlar da haklıymış gibi görünürler, -mış gibi yaparlar; bir yalanı yaşarlar, yaşatırlar. Arif beyin suçlayıcı sözlerine tornacının karısının verdiği sözler ise durumu ironik bir hâle getirir; “(…) tornacının karısı, başındaki örtüyü yüzünün yarısına çeke çeke Arif beyin önünde hep hesap vermeler, savunmalar durumundaki küçük vatandaşlık görevini yerine getiriyor: ‘Allah biliyor ya, Sakine’nin oğlu gibiydi. Dünyada da, ahrete de şahidim. Çocuklarından ayırmadı. Ne onu, ne Sefer’i.’” Anlatı kişilerinde görünen göstermek isteği uçlardadır. Arif bey, sorumluluklarından kaçan, tüm sorumlulukları Kadir ve Sakine’ye yıkıp malına mal katmaya giden biridir ancak öyle, olduğu gibi görünmek istemez. Cenaze evinden gitmek, ayrılmak ister ama öyle hemen gidemez. “İşlerimi yüzüstü koyup geldim. Kalmak isterdim ya, kalamıyorum işte…” der. “(…) Arif amca gözlerini kaçırıyordu Sakine’den, avludakilerden. Öyle, iki arada, bir derede kalmış… Gitse bir türlü kalsa bir türlü. Avludaki insanlar kınarlar mıydı hemen gitse? Soramıyor, kalamıyor, çıkıp gidemiyor da…” Arif bey için kınanmamak, görünmek önceliklidir. Arif bey gibi eyleyenler olmak değil görünmek isterler; görünmenin esiri kimselerdir. Sonra tornacının annesi imdadına yetişir, Arif beyi dardan kurtarmış olur şu sözleriyle; “Git bey, git. İş bu. Bekler mi? Allah razı olsun bak, vazifeni en iyisinden yaptın. Sakine’ciği de yalnız koymadın şu kötü gününde…” Böylece Arif bey kınanmadan gidebileceğine inanır ancak daha çok ‘görünme’lidir; çıkarken elini cebine götürür, “para çıkarıp -eli iyice yukarda, para avludaki herkesçe görünebiliyor- Sakine’ye uzatmıştı” ancak Sakine parayı almaz. Duvarcıya verir onlara vermeleri için. Duvarcı parayı getirir, Sefer parayı almaz; “Biz almayacağız o parayı” der. Sefer’in tornacıda yanında çalışan arkadaşı ona bir gazete getirir. Bu gazetede arka sayfalarda küçücük bir dikdörtgen içinde şu cümleler yazmaktadır; “Başta Kansa Şirketi olmak üzere cenazeye katılanlara, çiçek gönderenlere teşekkür ederim”. İmza ise; “Amcası Arif Çiçek”tir. Arif bey Kansa Şirketinden iş almak için öz kardeşinin oğlunun cenazesini kullanmıştır. Bu cami önünde konuşulmuştur. Sefer’in arkadaşı şöyle der; “Ne herifmiş senin bu amcan”. Tüm bu olanların içinden, sırtındaki ağır sorumlulukların, yüreğindeki acıların içinden Sakine Çiçek ayağa kalkmayı, metanet ve olgunlukla durabilmeyi başarır. “Üç gündür üstüne çöken sinmiş, silinmiş durum usul usul akıp gitmişti. Sefer’in ilanı göstermesiyle şurasındaki o ağır taşı kökünden söküp kaldıran, ordan kütür kütür çıkaran neyse, onun verdiği güvenle konuştu bu kez: ‘Sevmek gümbürtü istemez Sefer. Her şey benim olacak, diyenlere ne bakarsın sen? Onlar için bile her şeyden mülk olur da, bi sevmekten, bi ölümden mülk olmaz (…)’” Öyledir, “Sevmek gümbürtü istemez”. Sevgi gibi kutsal bir değer; gösteriş gibi, çıkar gibi çirkin bir tutumla aynı yerde olamaz. Birinden birinin seçilmesi, onunla “ol”unması gerekilir. Bu öykünün kişisi Arif bey “olma”yı “değil görünme/gösterme”yi seçer. Bu yönüyle Arif bey tıpkı Eugênie Grandet’in öznesi Baba Grandet gibi kötü bir eyleyendir. Bize yanlışı gösterir, iliklerimize kadar hissettirir ve böyle olmamak gerektiğini asıl “olma”nın gösteriş ve riyadan çok daha ötede bir içtenlik, samimiyet gerektirdiğini gösterir. Edebiyatın böyle bir yönü vardır. Edebiyat yanlışı göstererek, o yanlışı okuyucusuna hissettirerek, okuyucuda o yanlışa karşı bir duruş geliştirerek toplumu eğitebilir. Doğru bir arzu nesnesine yönlendirebilir. Doğru arzu nesnesi Kadir Çiçek gibi Sakine Çiçek gibi namusluca yaşamayı öncelemek olsa gerektir. Yoksa riya, çıkar vb. insanı hayvanileştirmekten, dünyayı daha yaşanmaz kılmaktan ve toplumu derin bir karşılıklı güvensizliğe, huzursuzluğa sürüklemekten öteye gidemeyecektir.
Sessizliğin İlk Sesi
Sessizliğin İlk SesiAdalet Ağaoğlu · Remzi Kitabevi · 1993228 okunma
··
622 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.