Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Bauman'ı Anlamak
Sosyolojik düşünmek İnsan toplum içinde varlığını devam ettirir. Bu devam ediş, bireyleri birbirine bağımlı hale getirir. Bu birbirine bağımlılık hali, insanî ilişkileri zorunlu kılar. Bu ilişkiler ağı içerisinde insanlar; ticaret yapar, iletişim kurar, siyasetle uğraşır, bilim üretir, devlet kurar, şehir kurar, savaşır, hukuk kuralları icad eder, aile kurar, evlenir, boşanır, mahalle dostlukları edinilir, eğitim kurumları kurar vs. gibi daha birçok soyut ya da somut çabalarda bulunur. Tüm bu ilişki türlerinden de bir kültür doğar. İşte sosyoloji bilimi, insanın ve toplumların bu ilişki türlerinin ortaya koyduğu kurumları inceler. Peki sosyoloji sadece inceleme mi yapar? Ya da kitabın adından yola çıkarak soralım, "sosyoloji bir düşünme biçimi olabilir mi? Bu sorunun cevabını, kitabı okuduktan sonra daha doyurucu bir şekilde alacağımızı düşünüyorum. Fakat kitabı okumuş birisi olarak, net bir şekilde bu soruya " evet, sosyoloji analiz ve incelemelerin sonucunda ulaşılabilecek bir düşünme biçimidir" diyebilirim. Bauman bu eserinde, toplumsal hayatımıza "bakmayı" ve "görmeyi" telkin ediyor. Sosyolojik bakışın sonunda ulaşılabilecek bir sosyolojik düşünme biçiminin, insana sağlayacağı kavrayış zenginliğini, görünenin arkasındaki görünmeyeni kitabın kendi hacmi kadar göz önüne getiriyor. Hatta kitapta bu iddiasını, "günlük rutinlerin içine iyice daldığımızda, olup bitenlerin anlamı üzerine pek durup düşünmeyiz; hatta özel deneyimimizi başkalarının başına gelenlerle karşılaştırmaya, bireysel olandaki sosyal olanı, tikel olandaki genel olanı görmeye fırsatımız hiç olmaz; sosyologların bizim yerimize yaptıkları tam da budur" diyerek, sosyologlara "beklenen kurtarıcı" edasıyla bir anlam yüklüyor. Bu, çok üst bir iddia gibi duruyor olsa da elbetteki tartışmaya açık bir iddia. Sosyoloji, kişiselleştirilmiş dünya görüşüne karşı çıkar, gözlemlediklerinin bireysel failleri ve tekil eylemlerine değil oluşumlarına ve gerçekliklerin arkasındaki insanlık haline odaklanır. Sosyolojik düşünmeyi bir sanat olarak görüp bu düşünme biçiminin insana; bir duyarlılık, keskin değerlendirme yetisi ve empatik bakma özelliği kazandırdığını dile getirerek, bu düşünme biçiminin bir "kavrama çabası" olduğunu iddia eder. Sosyalleşmenin; sadece insanın ömrünün bir evresi olan çocukluk döneminde gerçekleşmediğini, bilâkis bitimsiz bir süreç olduğunu, hayatın her farklı döneminde karşılaştığımız her "yeni" nin sosyalleşmenin bir aşaması olduğunu "ikincil sosyalleşme" adı altında kavramsallaştırarak bize sunar. Sosyolojinin,"iç grup, dış grup, aile, biz ve onlar, örgüt, önyargı, cemaat, hiyerarşi, propaganda, ritüel, öteki" gibi araştırma konularını tahlil etmiş. Bu oluşumlarda insanın inşâ ettiği sosyal benliği, biz ve öteki bilincini; yine bu oluşumlarda bireyde meydana gelen aidiyeti; muhalefet, itaat, yabancı, düşmanlık ve önyargı gibi grup psikolojisini ve davranışını etkileyen kavramları; oluşumlar içinde gerçekleşen ikili ilişkileri; "tepeden kontrol-tabandan disiplin" şeklindeki terbiye mekanizmasını; grup içinde bireyin edindiği duygusal ve davranışsal kalıpları örnekleriyle anlatmış. Giydiğimiz elbisenin nasıl bir sosyal anlam taşıdığını ve muhataba nasıl bir mesaj verdiğini; genelde sakin yerleşim yerlerinde insanların birbirlerini gözetleme-denetleme eyleminin, kent yaşamının hengameli hayatında ve soguk insan ilgisizliği arasında nasıl da kaybolup gittiğini "sivil dikkatsizlik" kavramıyla ustaca açıklamış. Armağan ve mübadele başlığı altında, "bir dostundan borç istemek" le "bir bankadan borç istemek" arasındaki derin farkı enfes bir şekilde izah etmiş. Ekonomik piyasanın dayattığı sosyal kimliklerden, kapitalizmin toplumda oluşturduğu ahlak, davranış ve duygu durumlarından; kapitalist ahlakın alt öğeleri olan rekabet, hırs, sahip olma, tekel gibi kavramlardan; "gözümü kapar işime bakarım, verilen emri yaparım" anlamındaki, merhametten ve diğer insanî duygulardan arındırılmış rasyonel iş ahlakından eleştirel olarak bahsedilmiş ve kalabalıklıkla örgütlü davranmanın karşılaştırılması da yapılmış. Kültür, dil, semboller, kaos, düzen, uyum, kültürel işaretler, kültürün doğallaştırıcı özelliği, sosyal otorite, kamuoyu görüşü, kültürel kodlar, toplumsal rıza, normal-anormal gibi sosyal hayatımızın; devlet, millet, milliyet, siyasal meşruiyet, otorite, yurttaş, kaos, düzen, millî devlet gibi de siyasal hayatımızın gündeminde olan konuları ele almış. Meslekî uzmanlığın hayata ve topluma yansımaları, moda ve modayı kullananların psikanalizi; reklamların telkinleri, ikna edici gücü, dayatmacı özelliği ve gereksiz ihtiyaç üretme özelliği; daha önceden insan hayatında olmayan ama teknolojik buluşların gelişmesiyle hayatımıza giren ve artık "olmazsa olmaz" olarak gördüğümüz gereksinimler mevzusuna değinmiş. Bauman, sosyolojik düşünme adlı bu kitabını sosyoloji alanında yapılabilecek ileri okuma tavsiyeleriyle de bitirmiş. Sosyolojiye sıfırdan başlayacaklar için biraz ağır kaçabileceğini düşündüğüm Bauman'ın bu eserini, sosyolojiye ilgi duyan, sıradan görünenin arkasındaki mutfağı anlamaya çalışan, günlük rutinin girdabını sorgulayan meraklı okurlara tavsiye ederim. Kitaptan seçtiğim bir kaç alıntı ile okurları faydalandırmak isterim. İnsanlar "her şey her zamanki gibi", "herkes her zamanki gibi" dedikleri sürece sorulacak soru ve neredeyse yapılacak hiç bir şey yoktur. Aşinalık yalnızca sorgulayıcılığın ve eleştirinin değil, aynı zamanda yenilik arayışının ve değiştime cesaretinin de en amansız düşmanıdır. Dış gruba karşı, genellikle karşı tarafın düşmanlığı ve kötü niyetine bir yanıt olarak gösterilen düşmanlık, kuşku ve saldırganlık bir önyargı oluşturur. Önyargı düşmanlarda oluşabilecek herhangi bir erdemin gerçek ya da hayalî kusurlarını abartma eğilimi ile katlanarak doğrudan reddi anlamına gelir. Düşman ilan edilenlerin eylemi öyle bir yorumlanır ki, her yaptıkları imgelerini daha fazla karartır ve sanki " ne yaparsan yap, ne söylersen söyle, yerden yere vurulacak ve sana karşı kanıt olarak kullanılacaktır" ilkesine uygun olarak yapılanlarda kötücül dürtüler bulunur. Yabancılarla ilişkiler sadece iş ilişkilerine indirgenir. Sosyal bağlantılardan sakınılır. Kaçınılmaz fiziksel yakınlaşmanın manevî bir yakınlaşmaya dönüşmesini engellemeye çaba gösterilir. İnsan bedenlerini ve düşüncelerini şekillendiren aman vermez korkunç otorite; "kamuoyu, moda, ortak rıza, uzman görüşü, sağduyu, herkesin kanaati" gibi muğlak bir kendilik biçiminde boy gösterir. Utanç, davranışlarımızı doğru çizgide tutmanın aracı olarak düşünülebilir. Her reklam metni ve her ilan, bizi özel bir ürünü satım almamız için yüreklendirmeyi ve kışkırtmayı amaçlar. Ancak bunlar arasında, metalara, metaların bulunabileceği piyasalara(mağaza ve dükkanlar) ve onlara sahip olmaya karşı ilgimizi artırırlar. Eğer genel ilgi iyice yerleşmemiş ve alışveriş hayatın günlük bir olgusuna dönüşmemişse tek bir ilanın mesajı, tutumuz üzerinde pek etkili olmaz. Sosyoloji, çıplak gözün tespit edemeyeceği bazı incelikli ayrımları ve ilk bakışta hemen belli olmayan bazı bağlantıları açığa çıkarır, aynı zamanda haritayı günlük deneyimlerimiz ufkunun ötesine taşır.
Sosyolojik Düşünmek
Sosyolojik DüşünmekZygmunt Bauman · Ayrıntı Yayınları · 20121,618 okunma
·
210 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.