Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

248 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Tarikatları karalama
Yönetme şehvetiyle kışkırtılacak ihtiras ve gururlar neticesinde oluşacak bir cemaat aidiyeti ve onunla zedelenecek bir liyakat müessesesi güçlü devletin rüzgârını kesecek ve bütün kurumlar fersûdeleşecekti. Molla Lütfi adı her ikisine de giden bir yol demekti. Önce ulema ve medreselerle işe başlamak, sonra da cemaatlerle uğraşmak. Medresenin önceliği önemliydi, çünkü Sahn-ı Seman'da bilginin her türlüsü okutuluyor, üretiliyor ve bu rüzgârla âlimler de âdeta birbiriyle yarışıyordu. Hatipzâde, Germiyanlı Molla Kasım Îzârî, Molla Ehaveyn lakaplı Molla Muhyiddin, Molla Kestelli olarak bilinen Muslihud-din Kastalânî, kendini Efdalzâde olarak tanıtan Hüseyin oğlu Hamîdüddin, Müeyyedzâde Abdurrahman... Her biri başka ülkelerin asırda bir bulamayacakları âlimlerdi ve hepsi Büyük Kartal'ın devrinde büyük bir şans eseri İstanbul'a gelmişlerdi. Harıl harıl araştırmalar yapıyor, bilgi üretiyorlardı. Tek sevindirici taraf, Büyük Kartal'ın bunları her hafta bir münazara ve münakaşaya davet etmesiydi. O bunu ilim gelişsin diye yapıyordu elbette ama ben hocaların kibir ve hırslarını körükleyebilirsem birbirlerini yiyeceklerinden şüphem yoktu. Yıllarca dirsek çürütüp emek verip ürettikleri bilgileri bu münazaralarda galip gelmek yahut diğer Büyük Kartal ilmi ve âlimleri, sanatı ve sanatçıları destekliyor, hatta bizzat elleriyle bilim ve sanat meclisleri düzenliyor; askeri ve askerliği önemsiyor, topçuluk ve ateşli silahlara yatırım yapıyordu ama nedense cemaatlere fazla itibar etmiyor, bu konuda duyarlılık gösteriyordu. Ona göre cemaat veya tarikatların merkezî otoriteye müdahalesine asla müsamaha gösterilemezdi. Toplumsal hayatı düzenlemek devletin işiydi. Tarikat iradesinde esas olan müridin mürşidine kayıtsız şartsız bağlılık göstermesi fikri, devlet erkini kullanan insanlar arasında sıkıntılar doğurabilirdi. Bunun için tarikatları mümkün olduğunca şehrinden uzak tutuyordu. Şeyh Vefâ'ya muhabbet besliyor, Hacı Bektâş-ı Velî'ye nispetle Bektaşîlik ve Mevlânâ'ya nispetle de Mevlevîliğe sempatiyle yaklaşıyor, diğerlerini -meselâ Ömer el-Hal-vetî'nin Halvetiyye'siyle Hacı Bayrâm-ı Velî'nin Bayramiy-ye'si- ötelemeyi tercih ediyordu. Devleti için dinî cemaatlerin elbette önemi vardı, lâkin bunların devlet erkinde nereye kadar bulunabileceklerini, nereden sonra baş belâsı kesilebileceklerini iyi hesap ediyordu. Sonuçta gönül sultanı olmakla mülkün sultanı olmak arasında iki kimliğin birbirine karışmasına fırsat tanımıyordu. Meslekî liyakat ile tarikat mensubiyetini karşı karşıya getirmemek gerektiğini düşünüyor ve buna muhalif bir uygulamaya asla müsaade etmiyordu. Tekkeler ve zaviyelerin halkın terbiye ve irfan mekânları olarak yaşamasına zemin hazırlıyor, maddî veya manevî güce dönüşmeye başlamasını ise tehlikeli addediyordu. Bütün bunlar bana yeni bir fikir verdi; gemiyi delmek için cemaatleri kullanmak. Bunu da cemaatlere mensup kişilerin özel kimliklerini meslekî kimliklerinin önüne geçirerek liyakat esasını ortadan kaldırmakla başarabilirdim. Bunun için bazı dedelerin ve şeyhlerin yanma sık sık gidip gelmeye, halifeleriyle sohbet etmeye başladım. Bektaşî dedeleri ve Kübreviyye halifeleri devlet hizmetine sıcak bakıyorlardı ama Şeyh Vefâ zaviyesinde nedense hiç kimse sözlerime itibar etmedi. Cemaatlerin de en az medrese kadar geniş kitleye sahip olması bu iki kurumda çıkacak fitnenin bütün toplumu etkileyeceğini gösteriyordu. Yönetme şehvetiyle kışkırtılacak ihtiras ve gururlar neticesinde oluşacak bir cemaat aidiyeti ve onunla zedelenecek bir liyakat müessesesi güçlü devletin rüzgârını kesecek ve bütün kurumlar fersûdeleşecekti.
İtiraf
İtirafİskender Pala · Kapı Yayınları · 20196,9bin okunma
·
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.