Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ayşe betül yaşar

"Ölç biç,sonra kes!Düşün,taşın,sonra söyle!Anla,bil,sonra yap!"
Reklam
Ayşe betül yaşar
Bir kitabı okumaya başladı
Kervan
Kervanİskender Pala
8.7/10 · 3.359 okunma
Kendisinin sözü bitmez,daha çok uzar gider...Ne diyelim,tuttuğun eller hep vefalı olsun eldiven!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
19 yüzyıla kadar ayakkabı yerine Farsça papuç ve pa-efzar kelimelei ile karşılaşırız lügatlarda günümüzde pabuç olarak kullanılan bu kelime Farsça pa (ayak)ile puş  (örten) kelimelerinin birleşmesinden oluşur ayağı giyilen ökçesiz ayakkabı anlamına gelir. Pabuç dama atılması Osmanlı'da bir ayakkabı satın alındığında ya da tamir ettirildiğinde kusurlu çıkarsa esnaf ve sanatkarların bağlı olduğu heyet şikayetçi ve sanatkarı dinlemekle yükümlüydü şikayetçi haklıysa ayakkabıların Bedeli kendisine ödenir ayakkabılarda ibreti alem olsun diye ayakkabıcının yani haffafın  çatısına atılırdı Gelen geçen de kimin iyi kimin kötü ayakkabı Tamir ettiğini bilir papuçları daima atılan ayakkabıcının kapısından el ayak kesilirdi
Roma'da milattan önce 200'lerde ayakkabı locasının kurulması ile başlayan sol ve sağ ayakkabı ayrımı yavaş ve kesintili bir süreçle Avrupa'ya yayıldı
Reklam
Taşın soğuğundan kumun sıcağından çalının dikeninden çiçeğin böceğinden önce yaradan'a sonra ona sığınır ayaklarımız eşini yanına almadan kesseniz yola düşmeyen ayakkabı kendisi eski ip yıpransa da halel getirmez sahibinin saltanatına Kimi zaman ince topuklarının tıkırtısıyla dile gelse de siz sormadıkça ağzını açıp iki laf etmez Bu kez biraz ağzını aralayalım dedik bilemezsiniz neler işittik dostun başına düşmanın ise kendisine bakmasından fena halde şikayetçi bir kere kem göz adamı işinden ayakkabıyı eşinden eder diyor ve bakın başka neler anlatıyor
Değdiğin eller kadirşinas,serinliğin daim olsun yelpaze!
Edebi kaynaklarda da Görüldüğü üzere özellikle geleneklere bağlı toplumlarda Hanımlar duygularını çoğu kez taşıdıkları yelpazeleri tutuşup biçimine göre ifade ederlerdi yelpazeyi yanağına doğru çekerse sizi seviyorum gözüne doğru çekerse üzgünüm alana doğru çekerse değiştiniz hızlı sağlarsan nişanlıyım yavaş sallarsa da evliyim mesajı giderdi aşıklarına
Feslerin de tek bir çeşidi yoktu elbette. Pirinçten parça ve süsleri olan ,değişik biçim ve renklerde tasarlanmış,püskülün sallandırıldığı tarafa göre anlamlandırılan farklı sesler binbir mana yüklenerek gezerlerdi Osmanlı sokaklarında.2 Mahmut dönemi feslerinin bükülmemiş ipekten bol mavi iplikli püskülü, rüzgarda dağıldıkça derbeder bir görünüş verildi taşıyana. Böylece ellerinde taraklarla para karşılığında püskül tarayan çocuklar belirdi sokaklarda."Püsküllü Bela" deyimi de işte bu şekilde girdi hayatımıza.
Rivayete göre 18 yüzyıl sonlarında John Etherington İngiltere'de ilk defa silindir şapka ile sokağa çıkmış,başına toplanan kalabalık sebebiyle kamu düzenini bozmaktan tutuklanmıştı.Sonrasında silindir şapkası siyasilerin tercihi haline gelirken kasket halkı temsil ediyordu. Miğferin küçültülmüş biçimi anlamındaki kasket,1890'lardan itibaren Avrupa'da işçi sınıfıyla özdeşleşecekti.
Reklam
Şapka taktıysanız bunun gerektirdiği selamlaşma usulünü uygulamak boynunuzun borcuydu."Sapka çıkarma" deyimi Asurlular zamanındaki esirlerin yeni sahiplerine saygılarının sunması anlayışından gelir.Selamlaşırken büyük küçüğe bakar,küçük de şapkasını çıkarırdı. Zamanla bu adet şapkayı hafifçe kaldırma halini aldı.Nihayetinde de şapkayı elle kaldıracak gibi tutup dokunmak selamı ifade eder oldu.Başın açık olması teslimiyet olarak görüldüğünden, Hristiyanlar kiliseye girerken şapkasız olmayı tercih ederlerdi.
Anadolu Selçuklularının mimari eserlerinde ve maden sanatlarında süs unsuru olarak çokça kullanılan aslan,kartal ve yılan başı motifleri lülelerde yerini Ejder başı figürüne bıraktı en çok.Eski Türklerde havanın ve suyun hakimi olarak tanımlanan ''ejder'', aynı zamanda uğur,mutluluk,sağlık ve bereket sembolü sayılırdı.Osmanlı İmparatorluğu zamanında başta İstanbul olmak üzere pek çok yerde padişahlar ve ülkenin ileri gelenleri tarafından çeşmeler, sebiller,hamamlar yaptırılarak türlü sanatlarla işlendi musluklar.
Sabit bir hayat aramaktadır insan;korkuların,acıların olmadığı ve risklerin bulunmadığı.Heyecanlı geçişleri engelleyerek tehlikeleri aklınca yok etmek ister.Oysa yok ettiği şey kendi varlığıdır,kendisidir.İnsan her şeyi sabitleyerek ruhunu felç etmektedir.Halden hâle geçemeyeceği,zahiren sorunsuz ama gerçekte durağan bir hayat yaşayarak terakkisini durdurmakta ve yokluğa karışıp gitmektedir.
"Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir.Çoğu insan sadece var olur." Oscar Wilde.
671 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.