Doyuma ise Marcel Proust'un roman yapıtı "Yitik Zaman'ın Peşinde" ile ulaştık. "Ben"ini romana yerleştirip onu aramaya yolladığında, bu romana hiç mi hiç uygun olmayan benin sırtına koskoca bir roman yüklediğinde, ona bu başrolü bir kişi ya da bir olay taşıyıcısı olarak vermiyor, tersine, başrolü ona, anımsama konusundaki yeteneği yüzünden veriyor Proust. Örnekleyeceği şeyi bir tanık olarak sunan ben ile bir uzlaşmaya varılmıyor artık, eski anlamda konuşturulmuyor, itirafa zorlanmıyor, tersine, bütün olay yerlerinde bulunduğu ve katil zaman tarafından yoluna devam etmeye ve unutmaya zorlandığı ve bir koku, bir tad, bir sözcük, bir tını ile geçmişi -yerleri ve kişileri- yeniden canlandırabildiği, kendi gördüğü, kendi yaşadığı ve ona anlatılan kısmıyla zamanı geri getirebildiği için seçiliyor ben artık. Uzun bölümler boyunca, "ben"in yok olması da Proust romanının bir özelliği.