"İyi kalpli akrabalar ve doktorlar esrime ve ilhamlarını tedavi etmeye kalmadığı için Buddha, Muhammed ya da Shakespeare ne kadar da şanslıymış! " syf-35
Kendi içime dönüp: içindekilere isim koyamadığım ve esrimlerime, ilhamlarıma isim koyamadığım bir dönemden yazıyorum.
Toplumun sizi aşağı çektiğini ve içinde bulunduğunuz ortamın sizi eskittiğini hissettiğiniz anlar vardır. (yoksa ne rahatsınız) Böyle anlarda ya sizin o sizi eskiten insanları etkileyip onları da yanınıza çekmeniz gerektiğini düşünür ve bunu görev edinirsiniz ya da o içinizdeki büyüklüğünü içinizde yenip sizi eskitenlere boyun eğersiniz. Bu konuda üstteki alıntının devamı çok şey söylüyor:
"Muhammed sinirleri için potasyum bromür alsa ve günde iki saat çalışıp süt içse, bu muhteşem adamdan geriye köpeğinin bıraktığından fazlası kalmazdı."
Kim olduğumuzu toplumun ve yakın çevremizin bize karşı sorularına verdiğimiz yanıtlar belirliyor. Boyun eğip 'evet" dediğimiz anda Kovrin hastalanıyor ve keşk beni iyileştirmeseydiniz diyor. Evet hastaydım ama en azından vasat değildim diyor. İçimdeki Kovrin'i yenip bir şeyler araştırmak yerine tüm gün diziler izleyip, oyunlar oynamayı bile düşünmüştüm bugün. Düşünmeyi kenara bırakarak yaptığım her eylem sanki beni iyileştirecek gibi gelmişti. Oysa "o hayat, benim öz ülkem."