Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

202 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
MELEK DEĞİL, İNSANLIK SUSTU
“Melek Sustu” yıkıntı edebiyatının en güzel örneklerinden biri. Almanca ismiyle Trümmerliteratür, Almanya’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlamış ve 1950’lere kadar süren bir edebiyat akımıdır. Bu akımın temsilcileri savaşın toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini eserlerinde işlemişlerdir. 1950’lerden sonra etkisini kaybeden bu akımı Böll uzun süre eserlerinde canlı tutmaya çalıştı. O tarihten sonra kaleme aldığı kısa öyküler ve “İlk Yılların Ekmeği” ya da “Ve O Hiçbir Demedi” gibi romanlar bunun en önemli ispatı sayılabilir. Her ne kadar savaş sonrası Almanya’da ekonomik ve toplumsal bir iyileşme ivme kazansa da insanların zihinlerinde ve yüreklerindeki enkaz öyle kolay kolay kaldırılabilecek ya da unutulabilecek türden değildi. Savaşın Alman halkında yarattığı o tahribat uzun süre daha kalacaktı. Böll, o romanlarda Batı Almanya’daki açlığı, işsizliği, babasız kalmış pek çok çocuğu ve yalnız dulları tasvir etti. Sadece bunları değil insanların ruhlarındaki ve kişiler arasındaki yıkıntıyı da ele aldı. Bu yıkıntı aile içindeki sorunların ya da şiddetin asıl kaynağını oluşturuyordu her zaman. Böll’ün eserlerinin tamamına yayılan temalar az çok bu konularla ilgili oldu hep. Bu kitap 1950’lerde yazılmasına rağmen 1992’ye kadar uykuda kaldı. Hatta yazar öldükten yedi yıl sonra basıldı. Bazı kaynaklarda göre bu kitap yazarın ilk romanı, bazılarında ise ikinci romanı olarak geçiyor. Dünyanın uzun bir süre varlığından haberdar olmadığı bu savaş karşıtı roman o yıllarda neden basılmadı bilmiyorum. Aslında Almanya’nın o yıllarda içinde bulunduğu durumu göz önüne alırsak bir yayıncı olsaydım belki ben de basmak istemezdim bu kitabı. Bu roman içerik olarak yıkıntı edebiyatının tüm özelliklerini karşılıyor. Nedir bu özellikler? Eserlerin savaştan hemen sonra yazılmaları, Yazarların Almanya’nın savaştan sonraki yıkımını tasvir etmeleri, Savaşın ve Holocaust’ın suçluluğu gibi konuları ele alınması, O yıllarda Almanya muhtemelen her şeyi geride bırakmayı, savaşı ve acıları unutmayı ya da bastırmayı istiyordu. Kimse bombalanmış binaları, ölen insanları hatırlamak istemiyordu. Ama bu roman yıkıntıyı ve acıları tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Yayıncının, romanın ilgi görmeyeceği ile ilgili ticari kaygıları olmuş olabilir, bilmiyorum. Böll’ün o yıllarda bir çift ayakkabı alacak kadar bile parası yoktu ancak sonraki yıllarda yazar ünlendiğinde kitap neden gün yüzüne çıkmadı bu hala bir sır. Kitabın olay yapısı oldukça basit. Aslında burada anlatılan olaylar yazarın diğer kitaplarına aşina olan okurlar için oldukça tanıdık gelebilir. “Sanki ben bunları yazarın diğer kitaplarında da okudum” demeniz gayet normal. Bana konu olarak hiç farklı gelmedi bu kitap, hatta sanki kısa hikâyeler okuyorum gibi bir izlenime kapıldığımı söyleyebilirim. Olaylar arası geçişler biraz dağınık göründü bana. Ki yazarın diğer kitaplarındaki yoğunluğu ve bütünlüğü bu kitapla hayatta kıyaslayamam. Kitaptaki olayları kısaca özetlemek gerekirse yazar bizi savaşın bitiş tarihi 1945’e götürüyor. Ordudan kaçan Alman askeri Hans pasaportsuz bir şekilde evine döner. Aslında bu askerin savaşta ne yaptığını ya da ne suç işlediğini öğrenemiyoruz. Çünkü kurşuna dizilmesi gerekirken onun yerine başka bir arkadaşı (belki ölmek istiyordur) geçer ve o öldürülür. Hans da kendi yerine ölen bu adamın (Willy Gompertz) eşini (Elizabeth) bulmaya çalışır. Memleketine döndüğünde (bu kasaba muhtemelen Böll’ün kasabası Köln) bombalanmış binalardan, yıkıntı ve enkazdan başka bir şey göremez. O esnada yıkıntılar arasında bir kadınla karşılaşır. Ona ilk görüşte yakın duygular beslemeye başlar ve ikisi enkaz haline gelmiş bir binada birlikte yaşamaya karar verirler. Bu kadın birkaç gün önce bebeğini bir hava saldırısında kaybetmiş, kocası da öldürülmüştür. Bu ikili başta ölenleri kıskanırlar. Yaşam(ak) o sırada daha kötüdür çünkü. Savaştan çıkmış bir şehrin insanları günlerce yatakta kalırlar, duvarlara bakarlar, yiyecek bulmaya çalışırlar, şehirde aylak aylak gezinirler. Tüm bunlar insanların enerjisini tüketir. Geriye tek kalan şey yorgunluktur. Ancak zamanla Hans ve Regina’nın yaşama dair umutları da artmaya başlar. Böll’ün tasvirleri her ne kadar olumsuz olsa da karakterler bunun üstesinden gelmeyi başarırlar. Yaşama dair umut ve cesaret her çatlaktan çıkmaya başlar. 2. Dünya Savaşı, Alman askerleri, dul ve yetim çocuklar hakkında bilgi almak isterseniz bir ansiklopediden önce Böll’ün kitaplarına bakmanız yeterli. Yazar, diğer kitaplarında işleyeceği temaların sinyallerini ilk bu kitabında veriyor okura. Katolik Kilisesi’nin eleştirisi, hiçbir şeyi kalmayanlara duyulan şefkat, savaşın yıkıcı etkileri, acı çeken insanlarla “Melek Sustu” savaş sonrası dönemde Almanya’nın sosyal, kültürel ve ekonomik panoramasını sunuyor bize.
Melek Sustu
Melek SustuHeinrich Böll · Can Yayınları · 200412 okunma
·
884 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.