Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

302 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
"Dünyanın bütün yükünü kitaplarına sığdıran adam.. Oğuz Atay!"
Oğuz Atay ağrı kesicilerin artık fayda etmeye başlamaması, çift görme gibi sorunların artmasıyla birlikte artık doktora gitme zamanının geldiğini anlar. Doktora gidince büyüyen tek şeyin onun yalnızlığı ve anlaşılmıyor oluşunun olmadığı ortaya çıkar. Beynindeki virüs de tıpkı onlar gibi büyümüştür. Tedavi için Londra'ya gidecektir. Kendine bir defter satın alır ve ilk satırları şöyle olur: "Selim gibi, günlük tutmaya başlayalım. Sonumuz hayırlı değil herhalde onun gibi. Bu defteri bugün satın aldım. Artık Sevin olmadığına göre ve başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun. “Kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu,” dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız." Benim ve onun en sevdiği yazarlardan birisi olan Kafka'nın tabiriyle "Yalnızlığı insanlarla dolu olan." Oğuz Atay.. Oğuz Atay denince nedense yutkunmak zor oluyor. İster istemez insan bi irkiliyor. İnsanın ömrü boyunca anlaşılmamış olması kadar yıkıcı bir durum var mıdır? Konuyu biraz daha açıyorum, Oğuz Atay'sınız. Tutunamayanlar gibi bir eser yazıyorsunuz; gittiğiniz yayınevleri kitabı basmayı reddetmeyi de geçtim, sizin ruh sağlığınızı bile sorguluyor.. Yakın ilişkiniz olan önde gelen Edebiyatçılardan Cevat Çapan'ın ricasıyla dönemin önde gelen yayınevlerinden Remzi Kitabevi'ne gidiyorsunuz ve derginin danışmanlığı yapan Fakir Baykurt gibi bir isim baskıyı reddediyor.. Ardından Bilgi Yayınevi'ne gidiyorsunuz, orda da reddediliyorsunuz. Üstelik bu kararı veren de Attila İlhan gibi bir isim.. Ardından İnkılap Yayınevi tarafından da yazdığınız kitap yayınlamaya değer görülmüyor.. Yineliyorum, Oğuz Atay'sınız ve yaşadığınız dönemde yazdığınız fevkalade kitaplarınızdan hiçbirinin ikinci baskısını bile göremiyorsunuz.. Ardından iki dudağınızın arasından şu cümleler dökülüyor: "Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, ben Van Gogh’un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız." Diğer yazarların aksine çocukluk döneminde maddi açıdan sıkıntılar yaşamamıştı Oğuz Atay. Babası Cemil Bey 11 yıl CHP’de milletvekilliği yapmış bir hukukçuydu. Annesi Muazzez Hanım ise öğretmendi. Hâl böyleyken çocukluğu kitaplarla geçti. Kitapları elde etmek için zorlanmadı. Fakat içine kapanık birisiydi. Aktif değildi demiyorum, içine kapanık birisiydi. Yaşıyordu, arkadaşları da vardı fakat çoğu şeyi öyle alelade anlatamıyordu. Bir şeyleri yazarak ve çizerek anlamayı severdi. Çizdiği çok güzel karikatürler de vardır. Onun edebiyata giriş askerden sonra olmuştu. Askerde tanıştığı Cevat Çapan ve Vusat O. Bener gibi edebiyatın büyük isimleri, onu yazma hususunda tetikleyici olmuştur. Hatta Oğuz Atay'ın bu durumla ilgili çok hoş bir itirafı vardı. "Edebiyatın mutfağına girmeden, direkt salonuna dalan adamım ben." Çünkü kendisi İTÜ İnşaat Mühendisliği bölümü mezunuydu. Aslında Tiyatro oyunlarına olan merakı hasebiyle bu bölümü istemediği fakat babasının zorlamasıyla okuduğunu iddia edenler de vardır. Oğuz Atay yaşamı boyunca her kadında biraz annesini aramıştı. Bu sebeple ilk Fikriye Hanım'ı sevdi. Tehlikeli Oyunlar 'ın Sevgi'si, bazen oyunlarla Yaşayanlar'ın Cemile'si her ne kadar okumamış olsam da dergide okuduğum kadarıyla da bazen Tutunamayanlar'ın Nermin'iydi Fikriye Hanım. Lakin Fikriye Hanım ile Oğuz Atay bazı hususlarda ayrışıyorlardı. Oğuz Atay okuduğu kitapları tartışmak isterdi, oysa Fikriye Hanım kitap okuyacak vakti yoktu. (Yok-muş) Oğuz Atay bu evlilikte eşyanın ve düzenin içine sıkışmış gibi hissetmeye başlamıştı kendini. Vicdanı ve sevgisizliği arasında sıkışıp kalmıştı. Aynı zaman da kitaplar ve gerçek hayat arasında sıkışıp kaldı ve "Ben başkalaştım." diyerek ayrılmak istedi Fikriye Hanım 'dan. Fikriye Hanım sorgulamış ve fazla da isyan etmemişti. Oysa karşısında içten içe isyan etmesini bekleyen bir Oğuz Atay vardı. Hatta Oyunlarla Yaşayanlar'da bir alıntı var, bu durumla eşdeğerdir. "Aman ya Rabbim! Hiç olmazsa "Bunu bana yapamazsın, Coşkun" diye bağır, 'Beni bırakıp nasıl gidersin?' filan diye ağla. Nasıl, bir gardiyan gibi soğukkanlı olabiliyorsun." Biraz da Sevin Hanım'dan bahsedelim. Bahsetmezsek olmaz.. Sevin, Oğuz Atay'ı Tutunamayanlar için daktilo başına oturtan kadın.. Yazmaktan çekinen Oğuz Atay Sevin ile yaşadığı bir yıl içinde bitirdi Tutunamayanlar'ı. Oğuz Atay masada Tutunamayanlar'ı yazarken, Sevin de diğer masada ingilizce'ye çeviriyordu. Dünyanın önüne çekilmiş bir set gibiydi bu aşk. Oğuz Atay'a ilham veren kadındı o. Yine her zamanki gibi kitap hakkında bilgi vermeyi unuttum... Kitap bildiğiniz üzere Oğuz Atay'ın günlüklerinden oluşmaktadır. Yazdığı kitapların hikayesine, hatta TRT de vereceği röportajın provasına kadar okuyabileceğimiz, Oğuz Atay'ı perdesiz şekilde izleyemeyeceğimiz bir kitaptır. Kitap Oğuz Atay öldükten 10 sene sonra, 1987'de yayınlanmıştır. Benim merak ettiğim bir konu var. Oğuz Atay'ın öldüğü gün günlüğü kim aldı? Neden 7 yıl sonra ortaya çıktı ve 10 yıl sonra basıldı? Günlük çalındı mı? Oğuz Atay sizce ilgi mi bekliyordu okuyuculardan? Keşfedilmek mi istiyordu? Tanınmak, büyük bir edebiyatçı mı olmak istiyordu? Bence hayır. Bence o sadece anlaşılmak istiyordu. Şu iç yakıcı cümlesi bunu özetler niteliktedir bence. "Beni anlamıyorlardı, zararı yok. Zaten beni daha kimler anlamadı." Peki sizce neden anlaşılmıyordu Oğuz Atay? Niçin böyle derin bir yalnızlığa mahkum kalmıştı? Çok duygusal olduğu için mi? Ya da diğer insanlardan farklı olduğu için mi? Bu dünyada insanın uğrayacağı en büyük kötülüklerden biri, kayıtsız kalınmaktır. Görünmez ve duyulmaz olmak. Biri varlığımıza bir yankı, acımıza bir cevap versin isteriz. Bazı yaralar iyileşmez, sadece anlaşılmak ister. Nitekim Oğuz Atay da böyleydi. Oğuz Atay'ın ölümü de kendisi gibi nasıl olduğu anlaşılmadan, bir anda olmuştu. 13 aralık 1977 gecesi, arkadaşlarının evinde toplanmışlardır. Bir ara banyoya girer ve uzun süre çıkmaz. Banyoya yönelen arkadaşlarına içeriden seslenir: "Daha ölmedim." Fakat banyodan uzun süre yine ses gelmez. Arkadaşları endişelenip seslenirler. Cevap alamayınca kapıyı açarlar. Bu kez ölmüştür. Ve dünyanın bütün yükünü kitaplarına sığdıran adam; kitaplarını bize bıraktı, yalnızlığını aldı ve gitti buralardan.. Esen kalın..
Günlük
GünlükOğuz Atay · İletişim Yayınları · 20205,7bin okunma
··
2.588 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
nalkan okurunun profil resmi
Oğuz Atay'ın dünyasını tanıma ve anlamamıza vesile olan çok hoş bir inceleme olmuş. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.👌📚🦋
Kadir Tribbiani okurunun profil resmi
Faydalı olduysa ne mutlu bana, teşekkür ederim :)
Zeyn okurunun profil resmi
Tam anlamıyla 'Oğuz Atay' bu diyebileceğimiz bir inceleme, elinize sağlık, oldukça güzel bir inceleme olmuş.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.