Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

168 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Söze nasıl başlasam hiç bilmiyorum.
Bu kitap beni öylesine etkiledi ki… Kitabı okuduğum süre boyunca sanki Rosshalde malikânesinin verandasındaki sarı koltuğa duygularımın ağırlığıyla yığılmışım da yapraklara çarpa çarpa düşen yağmurun şarkısını dinlemişim gibiydi. Rosshalde, bana kendimi hislerimde kaybolmuş gibi hissettirdi. Bunun yanı sıra her kahramanın hislerinde kendimden bir parça da buldum. Rosshalde, Veraguth ailesinin evinin adı. Evinin ama yuva olmayan evinin… İki çocuklu mutsuz aile tablosu. Bu tablonun yuva hissi vermesi için yapılabilecek hiçbir şey kalmamış artık. Tolstoy, Anna Karenina kitabında mutsuz aileler hakkında şu satırları yazmış: “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine özgüdür.” Veraguth ailesinin de kendine özgü bir mutsuzluğu vardı işte. Manen biten ama ısrarla ve hırslarla sürdürülen evlilik savaşında arada kalan bu iki çocuktan en küçüğü Pierre çok etkiledi beni. Duyulmayışı, görülmeyişi, sevilirken sevgisiz hissetmesi, annesiyle babasının hırs mücadelesine meze olması ve küçük yaşta bunalımla ve hastalıkla tanışması… Tüm bunlar mutsuz bir aile çocuğunun renkleri nasıl da solduruyor, satır satır okuyorsunuz. Öyle ki baba da kendi sancılarını çekiyor anne de. Baba büyük oğlundan alamadığı sevgiyi Pierre’de arıyor. Anne ve Albert’in aralarındaki bu bağa içten içe sitem ediyor. “Neden? Beni neden sevmedi?” Sonra Pierre geliyor aklına “Ya o da sevmezse beni?” Karısıyla boşanmamalarındaki kırmızı çizgi Pierre. Çünkü baba Pierre bende kalsın Albert sende.” diyor. Sanki paylaşılan bir eşyaymış gibi. Pierre, anne babanın arasındaki hırs köprüsünde sallana sallana düşüyor işte. Zannımca mutsuz ailelerde büyüyen çocuklar doğar doğmaz haksızlığa uğruyor. Belli bir yaşa kadar mutlu ailede büyüyen anne babasına kin duyuyor belki de. Bu küçük çocuğun bunalımını ve beraberinde gelen hastalığını yaşarken sarf ettiği sitemleri beni öyle etkiledi ki, okuduktan sonra boğazım düğümlendi. “Çekilen bu işkencenin insana ne yararı var sanki? Niçin hastalanırdı insan? Hastalanmak bir cezaysa, kendisi ne kabahat işlemişti ki cezalandırılıyordu? Yemesi yasaklanmış bir şey bile koymamıştı ağzına. Ne diye bu yatakta yatıyordu? Ne diye kusmuştu? Ne diye kafasının içine böyle acımasızca iğneler batırılıyordu?” O sadece bir çocuktu, sadece bir çocuk… Kitabın yazarı Hermann Hesse, bu kitabı yazarken kendi hayatını yazmış aslında. Rosshalde gibi bir malikânede âşık olmadığı bir kadın ve üç çocukla sürdürdüğü evliliği, sanatçı kişiliğinin getirdiği buhranlar, ressam oluşu, karısının müzisyen oluşu hepsi ama hepsi bu kitapta mevcut. O yüzden okumadan önce hayatını araştırırsanız sanki bir otobiyografi okuyormuş gibi hissedersiniz. Kurgu harika, dantel gibi ilmek ilmek işlenmiş paragraflarla ve betimlemelerin güzelliğiyle kitap adeta bir tablo gibi içine çekiyor sizi. Hesse, kendini yaşamı boyunca hep tezatlıklar çemberine atmış. Örneğin bir yandan savaş karşıtı olduğunu söylerken bir yandan da Almanların kazanmasını temenni etmiş. Bu tezatlıkları Alman kamuoyu tarafından kabul görmemiş ve bir süre kaybettiği itibarı yüzünden buhrana girmiş. Yani bu yazar buhran ne demek çok iyi biliyor ve siz bu kitabı okurken o buhranı öyle bir yaşıyorsunuz ki… Hayatı kendini bulma arayışı içinde geçen Hesse, yolun sonuna yaklaştığında kendini ve aşkı bulmuş, ölümü de tıpkı resimlerindeki gibi huzur içinde olmuş. Son şiiri "Bükülen bir Dalın Gıcırtısı"nı yazmış, son kez Mozart’ın bir sonatını dinlemiş ve yatağına uzanıp uykusunda ölmüş. Ben de çok derin bir iz bıraktı Rosshalde, kalbime dokundu. Hislerine sağlık Hesse.
Rosshalde
RosshaldeHermann Hesse · Yapı Kredi Yayınları · 2019670 okunma
··
693 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.