DİPÇE :
"Ölümü düşündüm, fakat bu beni tedirgin etmedi. İçinde bulunduğum bütün şartlar gözüme hayret edilecek derecede basit görünüyordu."
Savaş gerçeğinin yaşamanın anlamsızlığına evrildiği, yıllarca da sürse sonunda o hamaset duygusunun bu hiçlikte eridiğini gördüğümüz yalın çıplak bir savaş anlatısı...
Kitap, yazarın "Sonra harita çantasından not defterimi çıkarıp kısa kısa günün hadiselerini yazardım." dediği notlardan ve anılardan oluşuyor ve dört yıl boyunca 1914-1918 yılları arasında geçen her olayı cepheden aktarıyor hendeklerdeki ölümü, yaşamı, yaşamdan kopuşları...
Bunları ajitasyon yapmadan bir savaşta ne oluyorsa; olduğu, olması gerektiği gibi sunuyor. Tam anlamıyla bir Alman gözüyle, Alman ruhuyla...Bu anlamda bizim savaş anlatılarımızdan ve duygulanımlarımızdan farklı bir üslup karşımıza çıkıyor.
Mevsimler değişiyor harp değişmiyor diyor yazar, dolayısıyla monoton bir anlatım söz konusu. Biteviye her şey ölüm, kan,dehşet...
Savaşa bir çiçek yağmuru altında yola çıkmıştık, güllerle kandan ibaret bir sarhoşluk havası içinde, diye başlayan satırlar yazarın kaleminde askerlerin kanla yoğrulmuş bedenlerini anlatmaya dönüşüyor yıllar içinde...Bu kanıksama, harp bize şerefli olanı getirecektir, muhayyilesini bir bir yaralıyor ve sonunda zaman mefhumunu yitirmiş bir teğmenin ateşler içinde sayıklamalarına dek sürüyor.
Savaş anlatılarını sevenler için çok iyi bir eser ama konunun hassasiyeti gereği çok yorucu bir kitap yazarın ifadesiyle tıpkı rüyalardaki labirentler gibi ...
Eser, en çok, çevirmenin Osmanlıca Türkçesi kullanması yönüyle eleştirilmiş. 1920'de basılan bu eserin o dönemin dil rengiyle sunulması benim çok hoşuma gitti ve bence dönemin askeri terminolojisi bu anlatıya kesinlikle çok yakışmış.
Kitap 1001 kitap listesinde de yer almakta.
Barış içinde yaşamak dileğiyle, esen kalın.