Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ruhun Dirilişi
Ruhun Dirilişi
Ruhun Dirilişi - Uygarlıktan mı kaçıyorsun? - Hangi uygarlıktır bu? Çamur uygarlığı bile değil. Şifa olan çamurlar da vardır. Uygarlığın sefaleti bile değil. Çünkü: O sefaletin de bir soyluluğu vardır. Sefalet uygarlığı hiç değil. O uygarlığın da masumluğu ve mazlumluğu vardır. Benim biraktığım, zülam bile değil. Güçsüzlüğü yadsıyorum. Hadımlaşmış bir canlılık görüntüsünü, sun'î bir kımıldanış furyasını yadsıyorum. Tabiattan kopmuş, uygarlığa varamamış bir arakesit saçmasından kaçıyorum. Ne mezar, ne güneş, ne hava.. Yalnızca kuru kâğıt ve ölü et.. Kedileri ve kadınlari kâğıttan. Köpekleri ve erkekleri mukavvadan. Çocukları su ve yumurta çalması. S.18 İnsan tabiata karşı direnmek için büyük şehirleri kurdu Kurdu ama bu kez de kendine güveni aşırıya gitti. Kendisini tabiattan kaçırani, tabiata üstün kılanı görmezlikten gelmek istedi. Halbuki, zaman onu çepçevre kuşatmakta devam ediyordu. Yine doğuyor, yaşlaniyor ve ölüyordu. S.21 Sûre-i Yusuf, inanmış insanın, ülkü adamının, safha safha, durak durak hayatına ışık tutan en geniş çerçeve, en genel çizgili ebedî bir modeldir. S.25 Hazreti İbrahim, milleti, toplumu kuracak, "hakikat toplumu"nun babası olacaktır. Hazreti Yusuf'sa hakikat toplumunu dış şartların bereketine ve devlet gücüne kavuşturacaktır. İşte, birinde hedef millet, öbüründe devlet olduğundan, birisi karanlikta ay, yıldız ve güneşi gözleriyle gördü ve böylece vardığı îman, millet idealinin temeli oldu. Hazreti Yusuf'sa bunu rüyada gördü. Çünkü: devlet toplumun rüyasıdır. S.28 Hazreti İbrahim, mağarada her türlü karanlık ve tehlikeyle çevriliydi. Bunun için, yoluna bir “seçiş"le başladı. Fâni varlıkları seçe seçe, birbirinden ayıklaya ayıklaya, ebedî olanı bulmaya çalışıyordu. Hazreti Yusuf'sa, atalardan miras bir ay. dınlığın içindeydi. Sadece ödevi için “seçilme”si gerekiyordu. Hazreti İbrahim, ilkin eşya engelini kırmak için gözleriyle ayı, yıldızları ve güneşi gördü. Mağaradan çıkar çıkmaz karşılaşacağını sandığı Yaratıcı'ya ulaşmanın eşya putlarını kırmak suretiyle gerçekleşebileceğini anladı. Büyük ödevine, put kırma misyonuna daha o vakit soyut alanda başlamış bulunuyordu. Hazreti Yusuf'un yoluna başlaması ise bir “seçiliş” olduğundan, o seçilmeye rüyasında işaret edildi. Böylece de kesin olarak seçilmiş olduğu anlaşıldı. Ay, yıldız ve güneş ona düşünde secde ettiler. Yani önünde eğildiler. Hazreti Adem'e meleklerin secde etmesi gibi. Rüyada yaşanan bir peygamberlik hilkatiydi bu. Hazreti Adem'i nasıl , melekler bir secdeyle tanıdılarsa, Hazreti Yusuf'u da, peygamberlik ocağı bir secdeyle tanımış oluyordu. Bu başlangıç farkından ötürü, Hazreti Yusuf'un zindana, Hazreti İbrahim'in de ateşe çile için girecekleri anlaşılabilir. Neden ateşle ve neden zindanda? Biri hakikati ararken yol engellerini aşa aşa son imtihan durağında ateşle karşılaştı. Ateşin yakıcılığı, ülûhiyet sıfatından bir belirti. dir bu dünyada. Bu dünyada o sıfata en yaklaşan sifat, ateşin yakıcılık sıfatıdır. Ateşperestliğin doğuşu da burdan geliyordu. Yalnız bir aldanış var. di Zerdüşt dininde. Ateşi aşan, Allah'a varacaktı. Ateşe tapanlar, ateşte kalanlar, ateşi aşamayanlardı. Hazreti İbrahim'se, ateş engelini ve yakıcılik sıfatını aşarak Allah'a vardı. Ateşte yanacak olan putlardan kendisine hiç bir izin bulunmadığı meydana çıktı. Çile tamam oldu. Artık, Allah'a inananlar toplumunu kurabilirdi. İnsanları ateşin bile etkilemediği bir inanca çağırabilirdi. Hazreti Yusuf ise zaten bir tohum halinde bulunan inananlar toplumunu, gücüne, devletine kavuşturmak ödevindeydi. Onun için O'nun da çilesi zindandan geçiyordu. Devletin zıddı zindan. Böyle ama, devlet, zindana açılır. Zindan da devlete. S.29-30 Su ortaya çıkınca serap kalmaz S.40 Büyük iktisatçı Lord Keynes, devrevi bütçe teorisinin ilk uygulanışına, Hz Yusuf'un yedi yıllık planlamasını örnek göstermektedir. S.41 İnsan, Allah'a inancını yenilemeli, tazelemelidir. Bir alışkanlık gibi değil. Bir töre gibi bile değil. Bir mirastır bu ama, bir miras gibi de değil. Sanki, ilk ve son insan kendisiymiş gibi, Allah'a inancını tazelemelidir insan. S.45 İlk insan, tapınma aşkıyla, daha doğrusu bu aşkın kendi içini yakan aleviyle ağacı yonttu, taşa biçim vermeye kalktı, mağara duvarlarına tabiatin balı bin bir boya ile resimler çizdi, çizgiler çekti. Hep tapındığını, taptığını aradı. Ona yaklaşmak istedi. Onu çizmeğe, canlandırmaya çalıştı. Ama ağaç çürüdü, taş kırıldı, kayalar ufalanıp döküldü. İnsanın tapınma aşkı, tapması sona ermedi. Zayıflamadı, güçlendi, yanlışlardan arındı. S.49 İnanış öz, inkâr tepkidir. Alıp götüren inanıştır. Tutan, alıkoyan, bağlayan inkârdır. İnkârın metafiziği büyü, inanışın büyük düzeni dindir. İnanış kutbunun askeri melek, inkâr kutbununki şeytan oldu. Fakat inkâr, kuvvet bakımından orada durdu. Meleğe yenilen şeytan durağında kaldı. Ama inanış, melek tabakasında da durmadı. Onu da aştı. Meleklerin kanatlarının yanacağı “son sınır”ları da geçti. Yerler ve gökler, eşya ve tabiat, şeytan ve melek katları da geride kaldı. İnsan, yaradılışının, toprağına değen "el"in sırrını araya araya varoluş şartlarının en yücelerinin de ötesinde Allah'a yaklaştı. S.51 Yüz milyonlarca insanın ve gencin örnek bir insan gibi başarısına taptığı diktatörlerin, modern tiranların ve firavunların dünyasındayız, çağındayız bugün. S.56 Nefs, insanın enfüsî düşmanı. İçten vuran düşman. Ve insanın bütün öbür düşmanlarıyla elbirliği eden düşman. Onsuz hiç bir düşman insana gerçek bir zarar ulaştıramaz. Sonra, şeytan, insanın en büyük düşmanı. Áfâktan gelen düşman. Eşyanın bütün haz silâhlarını donanarak ve bizzat içimizdeki düşman nefsle binbir türlü anlaşmalar imzalayarak karşımıza dikilen düşman. Bir yanda eşya, bir yanda nefs, özü aldatıcılıktan yoğrulu şeytan, ağını dünyaya geren bir zulüm örümceğidir. S.57 Kur'an'da tağut ismiyle anılmaktadır bu şeytanla putun anlamca içiçe geçmiş biçimi. Bir yüzü şeytana dönük, daha doğrusu şeytandan yapılmış, bir yanı nefse dönük, daha doğrusu nefsten örülme ve bir mit insanının şahsında toplanmış putlaşma demek olan tağut, insanı Allah'a tapınmadan alıkoyan ve insanın tapınma duygusunu kendisine çevirmek isteyen her şey ve herkestir. S.60 Allah'a düşman olan, insanın dostu olabilir mi? S.61 Çağımızın gafilleri ve cahilleri Nuh'un Gemisini Ağrı Dağı'nın tepelerinde arayadursun, o gemi gerçekte bugün bütün anlamıyla ayakta durmakta ve tehlikeli suların üstünde seyretmektedir. Evet, müminleri, Allah'a inanmışları taşıyan gemidir o. Müminlerin mânevi birliği ve bütünlüğüdür şu anda yaşayan Nuhun Gemisi. S.65 Babil kulesi ütopyası, insanların göğe doğru yükselme, gök düzenine katılma ve orada göğün künhüne varma, erme arzularının bir hayaliydi. S.77 Tevrat, ilâhî bir kuruluştur. Zebur, ilâhî bir nağmedir. İncil, bir müjdedir. Kur'an kurtuluştur. S.106 İnanan insan, varlığın geçici yanını yokluklara bulanmış görse de, geçici olmayan bir yanının bulunduğunu, değişimleri aşan bir yanınin bulunduğunu bilir. S.111 Ölüm, ipek böceğinin koza içindeki krizalit dönemi gibidir insan için. İpek böceği, asla kelebek olacağını önceden düşünemez, bilemez. Biz de öteki dünyayı, bu dünyayla ilgili olarak yaratılmış algılarımızla bilemeyiz. S.145
·
231 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.