Kitabın konusu, 80'lerde Thatcher hükümeti döneminde, özelleştirmeler sonucu kitlesel işsizliğin ve yoksulluğun hüküm sürdüğü Glasgow'un varoşlarında geçiyor. Alkolizmin pençesinden kendini kurtaramayıp, önce eşinden ayrılmış, bilahare diğer üç çocuğundan ikisinin evini terk etmesi ile sonuçlanan bir çıkmazın içinde kalan Agnes ve en küçük oğlu Shuggie arasında geçen bir dramı anlatıyor kitap. Şiddetin, tacizin ve yoksulluğun girdabında parçalanmış bir ailenin çocuğu olan küçük Shuggie, gueer olarak tanımlayabileceğimiz (kadınsı mı deseydim bilemedim) bir çocuktur.
Annesinin, fuhuşa yönelmesi ve alkolizmin bataklığından çıkamayıp sık sık intihara teşebbüs etmesine rağmen, küçük Shuggie'nin annesine olan derin sevgisi yaşadıkları bütün bu kaosu aşmalarında en büyük etken oluyor. Küçük Shuggie'nin yaşadıklarını okudukça göreceksiniz ki çok üzücü ve insanın içini acıtıyor. Kitabın ilk bölümleri anne Agnes'i, onun anne ve babasını ve eşleri ile olan ilişkilerini (iki evlilik yapmış) anlatırken, daha sonra küçük Shuggie ve annesi ile geçen olayları anlatıyor. Yazar, duygusal yönü ağır olan bir dramı çok güzel işlemiş. Tavsiye ederim.
- Ne kömür var, Ne insan, İanedir bize kalan!