Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

304 syf.
10/10 puan verdi
"Benim siyah yüreğim boya mı tutmuyor ne?"
Uzun bir aradan sonra ağlama duvarı olarak kullandığım inceleme kısmına muhteşem bir kitapla geri dönmüş bulunmaktayım. Ağlamaya nereden başlasam acaba?  Edip'i anlatmaya gerek yok sanırım. Şiirle yolu bir yerde keşisen mutlaka denk gelmiştir. 14 yıllık içeride kopan fırtınanın kitap haline gelmiş şekli. Sol yanı öyle ALEV almış ki, tutanın elini yakar kitap. Kitabın adı da özenle seçilmiş. İlk darbeyi orada alıyor insan zaten. İki satır, iki satırdır... Bazen öyle değildir işte.  Edip Cansever öyle olmadığını yazdığı her mektupta haykırıyor. Sağır olsa duyar ama yazdığı insan pek oralı olmamış gibi. Canım zahmet edip mektupları saklama İNCELİĞİNİ, BÜYÜKLÜĞÜNÜ gösterebilmiş. Kıyamam. Ne kadar pamuk kalbi var. İleride okurum gülerim diye mi orası muamma. Ne için sakladığı bizi pek ilgilendirmez tabii. Edip'in canını yakıp, lime lime etse de yine de sayesinde O'nun iç dünyasını yakından tanıma fırsatını buluyoruz. Şiirlerin de bu özellliği çok fazla açığa çıksa da sevdiğim yazar ve şairlerin mektupları benim için çok daha farklı. Okurken insan uzun bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyor. Bu Edip'le olunca yol hiç bitmesin istiyor insan ama her şeyin bir sonu oluyor maalesef. Hiç bitmeyecekmiş gelenler bile...Hiç usanmadan, hiç yılmadan 14 yıl Alev Hanım'a mektup yazıyor. Bu konuda uzman bir diğer güzel insan Ahmed Arif. Onun da Leylâ ile olan durumu malum...İnsan sevecekse, Edip Cansever gibi Ahmed Arif gibi sevmeli. Sonu hüsran olsa da sevmekten vazgeçmemişler..Zaten gerçekten seven insan sonunu hiç düşünmez. "İki insan yetmez mi birbirine" diye sormuş mektubunda. Yetmediğini kitabın sonlarına doğru görüyoruz. İnsanoğluna ne yetmiş ki ? Sevgi yetsin. Ne kadar dirensem de Edip her mektubunda meyhaneye gidip içince dayanamadım. Rakı içilecek bir ortam olmadığından biraya mahkum saçmalıyorum. "Okuduğum kitaplar da hep sıkıntılı yazarların kitapları." Beni bana anlatan, beni benden iyi tanıyan yazarlar hep onlar çünkü. Beni tanısa bu kadar güzel tarif edemezdi. "Parmak ucuyla dokunduktan sonra dikkatle bakılan masa tozu gibi bir şeyim." Ben bile kendimi bu kadar güzel ifade edemezdim ki masa tozu bile bir şeydir. Ben masa tozu bile değilim. Lanetimi sırtımda taşıyorum. Belki çektiğim hiç geçmeyen sırt ağrısı bundandır. Dokunduğum her şey yok oluyor ama bir kendimi yok edemedim... Edip öyle bir çarptı ki kendime de gelemedim. Ruhum, kafam, kalbim öyle karışık, öyle dağınık ki...Dipsiz bir kuyuda sıkışmış gibi. Uzatılan bir ip son anda çekilmiş öylece ortada kalakalmışım gibi. Ruhen acı çekmeye hayat devam ederken katlanmak ne kadar zor. Kapkaranlık bir yerde kalmış, ne ileri ne geri hareket edebiliyorum. Yaşanan olaylar bende neden bu kadar etki yaratıyor onu da bilmiyorum. İçimden duygularımı, hislerimi söküp alsalar bir taştan farksız yaşasam daha mı kötü olurdu şu anki durumdan ondan da emin değilim. Emin olduğum tek şey kaybetme alışkanlığım. Herkese, her şeye karşı kaybetmek. Kendimi bile yenemedim. Doğuştan gelen bir yetenek olmalı. Doğduğum gün annem bile sevinememiştir . Aşırı duygusallık başa bela. Ben belamı ruhumda taşıyorum. Belki de alkolün etkisi..Yine elim durmadı , ne anlatıyorum onu da bilmiyorum. Kitabın içinde kayboldum. Keşke hiç çıkmasam. "Yaşamak yük haline geldikçe kitaplardaki yaşamaya sığınmak zorunda kalıyorum adeta." Her sözü benden bir şeyler taşıyor. Edipçe yaşamak zor. Daha fazla uzatmadan, bende iz bırakan birkaç alıntı daha paylaşıp ağlama duvarını terk ediyim. "Hayatımı, başkasının hayatında fazladan bulundurmayı başaramadım hiç." "İki insan rastlaşır...Bir süre severler birbirlerini...Sonra ayrılırlar...Sonra..." mantığının adamı değilim ben. "Yapay geliyor aşklar, aşk gibilikler. Ben zaten oldum olası içtenlikle sevdim ya da bağlandım. Üç beş günlük serüvenler, bile bile yalansı konuşmalar...Bana değil gömleğime bile yakışmıyor." Sevilmediğini, sevilmeyeceğini bilmek insana koysa da Edipçe sevmek yine de çok güzel Kırılırız, yeniliriz ama kalbimiz içtenlikle dolu. Mutlaka ama mutlaka okuyun. Bizi kitaplar kurtaracak. Mümkünse sevgiyle ve umutla kalın. Son bir söz : "Seni sevmemi ne yapsam şimdi?"
İki Satır, İki Satırdır
İki Satır, İki SatırdırEdip Cansever · Yapı Kredi Yayınları · 2021252 okunma
··
496 görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Bu kadınlar mı zalım, yoksa erkekler mi fazla duygusal? Sanırım ikisi de. Bir kadın olarak linç yiyebilirim şimdi :D Şaka bir yana, herkes aynı ölçüde sevemiyor. Bu bazen kadın oluyor, bazen erkek. Cinsiyetten ziyade kişilikle ilgili. Bazı kişiler fazla duygusal oluyor. Küçükken çok ağlardım. Abim bana, 'Bu duygusallığın yüzünden, kaybetmeye mahkumsun.' derdi. Şimdi düşünüyorum da, bazen ona hak veriyorum. Ama insanın elinde olmuyor bazı şeyler. Gördüğüm kadarıyla sen de aşırı duygusalsın. Kitapta adeta kendini bulmuşsun. Şimdi gelelim asıl meseleye. Eğer Mecnun Leylasına kavuşsaydı, Mecnun olur muydu? Zalım Leyla, Ahmed Arif'e karşılık verseydi, bu aşk sürer miydi? Alev Hanım, Edip Cansever'e karşılık verseydi bu mektuplar olur muydu? Tabii ki hayır! Yani kısacası, zalım kadınlara teşekkürler. Onlar sayesinde edebiyatımız nice şairler, şiirler ve mektuplar kazandı. Mecnun da, Leyla sayesinde Mecnun oldu. Bunu da unutmayalım :D Dolu dolu bir inceleme olmuş. İçini baya bir dökmüşsün. Ellerine sağlık.
Turan okurunun profil resmi
Sağ olun hocam. Haklısınız. Fazla içten, duygusal olan genelde kaybediyor. Belki de kandırılmak istiyo, olmayan bir şeye inanıyor. Edip de, Ahmed Arif de fazlasıyla acı çekmiş ama sevmekten fazla vazgeçmemişler. Onlar en azından edebiyata katkı vermişler, biz ancak kendi kendimizi yiyoruz orası ayrı :)) bir gün aldana aldana belki ben de kitap yazarım :))
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.