Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
bir adam var, adam ölüyor
Bir adam var, adam Almanya’ya geliyor. Topal ayağı, gülünç gözlükleriyle bu adamın, 1 haftada yazılmış hikayesi insanı nasıl böylesine etkileyebiliyor? Bu noktada yazarın hayat hikayesine bakmak okuyucuya cevap niteliğinde olabilir. Borchert henüz 24 yaşındayken yaratıcısı olduğu Beckmann gibi Almanya’ya geliyordu. 2. Dünya Savaşı için askere alınmıştı. Difteri ve sarılık hastası olduğu için savaş döneminde bakım göremedi, üstüne bozguncu görüşleri yüzünden hapise girdi. 1945’de Amerikanlar tarafından serbest bırakıldı, hasta haliyle tankların peşi sıra yürüyerek Almanya’ya geldi. Belki de Beckmann gibi kendini Elbe’nin kollarına atmayı düşünerek… 2 yıl kadar Devlet tiyatrolarında çalıştı. 1947 de hastalığı sebebiyle, henüz 26 yaşındayken öldü. Arkasında bıraktığını sayılı eserlerden birini büyük ihtimalle şu an elinizde tutuyorsunuz. İçinden bir şeyler kopuyor, hepsi şekillenip bir biçime giriyor, sadece 1 haftada. Sahne kuralları anlatının ağırlığı altında önemini kaybediyor. Oynanacağını düşünürek yazmadığı bu oyun, onun ölümünden 1 gün sonra ilk defa sahneleniyor.Böylece Modern Alman Tiyatrosu’nda asla silinmeyecek bir yer kazanıyor. Beckmann Almanya’ya geliyor. Aç, topallıyor, üşüyor… Evine geliyor Beckmann, yatağında bir başka adam var. Kapı kapanıyor, Beckmann kapının dışında kalıyor… Oyunda Beckmann’ın trajedisi bu olayla başlıyor ama aslında Beckmann baştan sona bir trajedidir. Kapının dışında kalınca Elbe’nin kollarına atlıyor, ömrü boyunca uyumak, ölü olmak istiyor. Ama Elbe, önce yaşa bakalım daha hayatın sillesini yemedin diyerek bizim Beckmann ı geri tükürüyor. O sırada kızın biri onu görüyor ve acıyarak evine getiriyor. İşe bak ki kısa bir süre sonra kızın kocası eve geliyor. O da Almanya’ya yeni gelmiştir Beckmann gibi. Bir bakar ki kendisinin atletini giymiş ve yine kendisinin karısını sahiplenmiş bir adam… Bir kapı kapanır, Almanya’ya gelen bir kişi daha kapıların dışındadır…. Beckmann içindeki Öteki’nin sözüne kulak verip hayata tutunmaya çalışıyor. Bir Binbaşı’na gidiyor yardım istemeye, Binbaşı gülmekten kırılıyor. Bir kapı kapanıyor. Sonrasında bir direktöre gidiyor iş istemek için, direktör korkak çıkıyor. Bir kapı kapanıyor. Ailesini aramaya gidiyor, bir kadın havagazına acıyor. Bir kapı daha kapanıyor. Daha sonra Beckmann dünyanın yüzüne “ölüyorum” diye haykıracaktır. Bu Almanya’ya gelen adam, herkesin gözü önünde bir sokakta yere serilip ölecek, ardından bir çöpçü onu süpürecektir. Burda “Öteki” karakterine bakmak aydınlatıcı olacaktır zaten hepimiz hali hazırda tanıyoruz onu. Ölü olmak istiyorum diye bağırırken karnınız acıkır veya hayatın bizi kendisine mahkum eden saçma sapan işlerinden biri ayağınıza dolaşır da onda kalmaya devam edersiniz ya… Kendinizi Elbe’ye bıraktığınız gecenin sabahında kıyıya vurmuş tekrar yollara düşmüş olursunuz. İçgüdümüz ve şimdi adını anmak istemediğim birçok şey bizi hayatta tutar. Neden yaşamalıyım dersiniz, beyninizde kira vermeden yaşayan bir aptal, “Öteki” yapıştırır cevabı: Dayanmalısın, insanlar için yaşamalısın, hayatın kendisi için yaşamaya devam etmelisin, başkalarıyla yaşamalısın…. Beckmann’ın dediği gibi: ölmüş olmak benim için daha güzel… Savaşın bireysel zemindeki yıkımlarını görmek istiyorsanız, enkazın en derinlerinden gelen Beckmann’ın sesini duyabilirsiniz. O kışkırtıcı bir antimilitarist veya kinlenmiş bir nazi sempatizanı değildir. O sadece savaş uğrunda heba olmuş bir bireydir. Hayatının artık bir önemi yoktur, ne kendisi için ne başkaları için… Sonradan falanca yerde bir sokakta bayılıp ölecektir. Ağzını ayıra ayıra gülen Binbaşı, paraya tapan direktör, hava gazına acıyan kadın yardım edecektir bu ölüme. “Biz her gün bir cinayete kurban gider, her gün bir cinayet işleriz. Biz her gün bir cinayetin önünden kayıtsız geçer gideriz.”
Kapıların Dışında
Kapıların DışındaWolfgang Borchert · Can Yayınları · 20216,3bin okunma
··
279 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.