Cumhuriyet Kadınının Bireyselleşmesi Üzerine İnce Bir YüzleşmeDİPÇE:
Dar Zamanlar Üçlemesinin ilk kitabı olan Ölmeye Yatmak birçok perspektiften ele alınacak bir dönem kitabı olmasının yanında, her sayfada kabaran öne çıkan bir büyüme-gelişme- hesaplaşma romanı olarak da dönemin psikolojisini çok iyi yansıtan bir toplum meselesi romanıdır.
Öncelikle "dar" kelimesi üzerinde çok fazla mecazi yorum getirmek mümkünse de ana karakter Aysel'in 30 yılı aşkın bir zaman dilimini, 1 saat 27 dakikaya sığdırarak gerçek dar bir zamandan bahsediliğini belirtmek gerekir. Öte yandan bu darlık, roman kişilerinin ideolojik ve toplumsal sıkışmışlığını da ifade eder.Dolayısıyla metaforik ifadeler okuru daha kitap kapağında yakalamayı başarır.
A.Ağaoğlu bir röportajında:" 'Ölmeye Yatmak' romanında Cumhuriyet’i sorgulamak istedim. Cumhuriyet’i ameliyat masasına yatırmak istedim… Kendimi görmek istedim kendi gerçeğimi. Kişilerim o zaman ister istemez o tarihi gerçek içine oturmuştu." der.
Tanzimat'la başlayan Türk Modernleşme süreci ya da projesinin Cumhuriyet’le beraber kadın cinsiyle de yürütülmesi toplumsal ve hatta siyasal yapıda kırılmalara yol açar. Bu açıdan Cumhuriyet’in ilk iki nesil kadın/ erkek profiline baktığımızda sancılı bir geçişi görürüz . Bu modernleşme /aydınlanma sürecinde kadının yerini ve toplumsal bükülmeleri bir köy okulu müsameresinden alıp üniversite kürsüsüne değin taşıyan romanda bir proje kadını olarak bakabileceğimiz Aysel'in üzerinden " Cumhuriyet kadınının tarihini" okuruz.
Ankara'nın bir köyünde Cumhuriyet'e tutkuyla bağlı Dündar Öğretmen'in yongasından çıkan Ali , Aysel, Ertürk, Semiha ile ilçenin yabancıları Kaymakamın, savcının çocukları Aydın, Sevil.. üzerinden dönemin 30 yıllık panoramasını izlediğimiz eserde dış dünyada olup bitenler, ülkemizde boy vermeye çalışan ideolojiler, ekonomik darlıklar, gelenek ve modernlik çatışmaları ve daha birçoğu doğal, abartısız neredeyse tarafsız bir gözle ele alınır.
İlhan ve Namık karakterlerinde ideolojilerin alt yapısı olmadan bir nesle dayatılması sonucu ortaya çıkan hezeyanları görmek mümkündür.
Yazarın (
sayfa 240'ta )Rus mujikleri üzerinden yaptığı tespitle sindirilmemiş fikirlerin ve eylemlerin toplum üzerindeki etkilerini göstermek amacıyla yaptığı dolaylı eleştiri son derece çarpıcı ve önemlidir.
Ekonomik standartların her dönemde her türlü algıyı yönettiğinin ve kadersel yolları belirlediğinin de altı çizilir.
Tüm bunlar bir yana, esasında yazar bu süreçte kadın kimliğine dokunmak istemiştir. Kendimi ve gerçeğimi görmek istiyorum derken Aysel üzerinden modernleşen Türk kadının evet, okuyan okurken ana baba tabularını yıkan, kız çocuğu ve iffet algısının yerleşik sınırlarıyla oynayan zorlu sürecini anlatır. Fakat burada en dikkat çeken durum okuyup kurtulan kadının gerçekten kurtulup kurtulmadığı sorunudur.
Toplumda yer edinen dönem kadını, ki bugün bile geçerli olduğunu düşündüğüm, gerçekten bir erkek kadar özgür müdür? Kadının kurtarılma sürecinde bastırdığı kadınlık duygusu onun tüm dengeleriyle oynamak değil midir? Köylü Aysel'i Doçent Dr. Aysel'e eviren süreç onun cinsel kimliğini yok edip sadece görev insanı ve sorumluluk bütünü haline getirmemiş midir?
Ölmeye yatan Aysel, çıplak bir şekilde yatağa girdiğinde çıplaklık metaforu ile ilk defa hem zihinsel hem bedensel yüzleşmesini yaşarken ruhunun bu çıplak özgürlük karşısında ne kadar dar'landığını, sıkıştığını görür/ görürüz.
Aysel'in geriye dönüşlerinde sıklıkla karşılaştığımız bu cümleler manidardır:
“Biz onlara kardeş gözüyle bakarsak onlar da bize ilerde kardeş gözüyle bakarlarmış. El ele, yan yana memleketimizi uygar milletler seviyesine çıkarabilirmişiz."
Evinde oturan kadının iffetli olma algısının gücü, kamusal alanda görülmeye başlayan kadının iffetini korumaya çalışması ve iffetimden kaybım olmayacak mücadelesi yorgun ve travmatik bir psikolojinin temelini atmıştır.
Ya da Aydın'ın : sen korkaksın erkeklerle konuşamazsın, modern olamazsın...söylemleri
Kadının birey olabilmek için verdiği mücadeleyi ve beraberinde yok oluşunu anlatır. Öyle ki Aysel, okumak ve babasına abisine kadın olduğunu hissettirmemek için okul dışında evden çıkmaz, köylü örgülü saçlarını çözmez, evde varlığını hissettirecek hareketler yapmaz.
Bir yandan gelenek ile diğer yandan modernleşmeye çalışan bir kesim ile mücadele eder.
Bu nedenle özgürleşmek algısı (bana göre çok sert seçilmiş) bir aldatma metaforu ile verilir.
Bu metaforun sert ve çarpık oluşu belki de Aysel'in ruhundaki tahribatın boyutunu anlatmak içindir.
Ölmeye yatan sadece Aysel değil o dönemin ancak aseksüel kimliği ile var olan, ailesi ve vatanı için çırpınan ve muhakkak kendisinden ödünler vermesi gereken ara dönem kadınlarıdır.
Esede 1930-68 kuşağı çok yönlü ele alınsa da benim okuma algım; modern kadın kimliğinin gelişme ve hesaplaşma sürecini öne çıkararak okumak oldu.
Eserde kullanılan geriye dönüş ve iç konuşma teknikleri; mektuplar, günlükler ve haber alıntıları üzerinden konuyu işleme biçimi ve en önemlisi sade anlatımıyla harika bir kitap. Çok çok severek okudum.
Okuma sürecime tat katan arkadaşlarıma ve incelememi okuyanlara teşekkür ederim.
Esen kalın.