Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

332 syf.
·
Puan vermedi
ZULMÜN SONSUZA DEK HÜKÜM SÜRDÜĞÜ HİÇBİR ZAMAN GÖRÜLMEMİŞTİR!
Bu kitabı bana (kitabın da bizzat yazarı olan) çok sevdiğim ağabeyim Harun Çelik lutfedip gönderdiğinde, kendisini eleştirip, içerik hakkında bazı konulara dikkatimi çekmişti.. İtiraf etmem gerekirse o eleştirilerden sonra biraz da olsa önyargılı bir şekilde başlamıştım okumaya.. Ama daha ilk sayfalarda önyargılarım beni yavaş yavaş terk etmeye başladı. Mesela bu kıymetli satırlardan oluşan eserin, Rachel Corrie gibi bedenini zalimin zulmüne siper eden, ne dini ne de millî bir yakınlığı olmamasına rağmen, mazlumun yanında saf tutup işgalcinin tank paletleri altında can veren bir güzel insana ithaf edilmiş olmasının beni nasıl duygulandırdığını tarif edemem. Sanırım bundan on ila, on beş yıl önce Filistin, Kudüs ve tabiki Mescid-i Aksa konusunda Harun Ağabeyimle aşağı yukarı aynı hassasiyete sahiptim diyebilirim. Zaman içinde, Filistinli bazı örgütlerin terör örgütü pkk ve siyasi uzantısına yakınlıklarını gördükçe, bendeki hassasiyet yerini ister istemez mesafeli olmaya bıraktı. Ama tabi bu demek değil ki, Filistin halkının topraklarını işgal eden zalimlerin zulmünü alkışlarım.. Tarihi, dini, ve coğrafi yakınlıklarımız bir yana, İstiklâl şâirimizin dediği gibi, kim olursa olsun: ‘’Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu..’’ Çünkü Türk’üm ya, aksi olamaz ki.. Yüzyıl önce vatan topraklarında işgalin en acımasızını, en vahşi ve en kanlısını yaşamış bir milletin evlatları olarak, bizler için kendilerini feda eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve asil Türk milleti sayesinde bizzat yaşamamış olsak da genetik kodlarımız işgalin ne demek olduğunu hissedebiliyor. Bu nedenledir ki uçaktaki tişört eylemi de işgalin ve zulmün en katmerlisine maruz kalmış bir halkın acısını derinden hisseden bir yüreğin, tıpkı Hz.İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali, taşıdığı suyun Nemrut ateşini söndürmeyeceğini bildiği halde, en azından safını belli etmeye yönelik bir isyan ve eylemdir. İşte bunun için de, çok büyük bir anlam ifade eder. Yine Akif’in dediği gibi: Zalimi boğarım, boğamazsam da yanımdan kovarım! Zaten yazar da bu konuda şöyle diyor: ‘’Zulüm nereden gelirse gelsin biz ona karşıyız. Zulmü yapanlar Müslümanlar olursa biz ona da karşı oluruz!’’ Hiçbir şey değilse bile o enkaz altından çıkarılan toza toprağa belenmiş cansız bebekler, babasının ardına sığınan çocuk, önce babası, sonra da o çocuğun katledilmesi… Bırakın Müslüman ve Türk olmayı, insanım diyen hiç kimsenin unutacağı ve affedebileceği şeyler değil. Sahi, o vahşeti unutan, sorumlularını lanetle ve nefretle anmayan var mıdır! Varsa, o Filistinli adamın yerine kendisini, ardına saklamaya çalıştığı evladı yerine de kendi evladını koysun, bir de öyle düşünsün bakalım.. Ya kara gözlü Revan.. Dünyalar güzeli küçücük bir kız çocuğu… Türk askeri ve Türk ordusunun gücünün, ne denli hayati önem taşıdığını anlamak için o çocukların yaşadıklarını bizim çocuklarımızın da mı yaşaması gerek?! ‘’Özgürlük, insan onuru ve şerefli bir yaşamdan yana olanlar, dinci faşist emperyalist Amerika ve İsrailden daha cesur olmalılar. Korku insan ömrünü uzatmıyor, benden söylemesi!..’’ diyor yazar.. Bu cümleler üzerine çok düşündüm. Şahsen ben dedim, cesur olsam tek başıma ne yapabilirim? Evet, ateş olsam belki cürmüm kadar yer yakabilirim ama ‘’Üç buçuk zağarın ardından da köpeklik yapmam!’’ Nasıl hasta bir zihniyet olunmalı ki, II. Dünya savaşı sürecinde vahşetin ve soykırımın en içler acısı tatbikine maruz kalmış olmalarına rağmen, kendi yaşadıklarını başka insanlara yaşatmakta hiçbir sakınca görülmesin?! Nasıl hastalıklı bir zihniyet olmalı ki çocuklarını da tıpkı kendileri gibi hasta bir zihniyete dönüştürebilsinler?! Lübnan’a yaptıkları saldırılarda, Lübnanlı çocukların üzerine yağacak füzelere Yahudi çocukların yazdıklarına bir bakın: ‘’Sevgili Lübnanlı, Filistinli, Arap, Müslüman ve Hristiyan çocuklar, ölümünüz için sevgilerle!’’ Düşünün.. Nasıl oluyor da, Arapların öfkesi bile İşgalciyi boğmaya yetecekken, bir avuç Filistinliyi koruyacak kurtaracak iradeyi gösteremiyorlar.. Aslında gösteremiyorlar değil, böyle bir şey yapmayı istemiyorlar. Hepsinin de İşgalci ve arkasındaki ‘’büyük patronla’’ kapalı kapılar ardında anlaşmaları var! Benim içimi en çok acıtan cümlelerden biri de, Filistinli gençlerin komşu Arap ülkelerinde de tıpkı İsrailden gördükleri muameleyi gördüklerini söylemesiydi. Sözün kısası benim anladığım, sınırları zaten bizzat o ‘’büyük patron(lar)’’ tarafından cetvelle çizilen Arap devletler bana dokunmayan yılan isterse binlerce yıl yaşasın, sırtlan sarı öküzü afiyetle yesin düşüncesinde. Yazar bu konuya da ‘’6 gün savaşları ile açıklık getirmiş..’’ Harun Çelik okuyanlar bilirler; O’nun eserlerini okurken, mimiklerini, vücut dilini çok iyi bildiğinizden, ya da kendisini tanıdığınızdan mıdır bilmiyorum ama, okumaktan öte sanki bir seminerde, ya da samimi bir ortamda sohbet ediyormuşsunuz izlenimi edinirsiniz.. Bu nedenledir ki kitapları genelde okuru satırlar ve sayfalar arasına hapseden türdendir. Okuma olanağı bulabildiğim kitaplarında çok güzel aşk öykülerine de yer verdiğini gördüm Harun ağabeyimin.. Fethiye teyze ve İbrahim amcanın aşk öyküsü de işte bunlardan biridir.. Gerçekten de çok duygusal bir filme ve senaryoya konu olabilecek muhteşem bir öykü. ‘’İbrahim kalbini, İslam ise ruhunu fethetmiştir, bu yüzden de Fethiye ismini almıştır…’’ derim, başka da bir şey demem bu konuda.. :) Kitap hakkında dilimin döndüğünce yaptığım değerlendirmeyi okuyan ve merak edip okumak isteyen arkadaşlar yazarın Türkiye’ye dönüşte kendisine ve beraberindeki arkadaşına Telaviv Ben Gurion havalimanında lâyık görülen muamele, ve uygulanan ‘’güvenlik’’ kontrolünü okuduğunuzda içinizde taş gibi bir kin oluşmasına engel olamayacaksınız. Bu harika eser hakkında yazacak çok şey var aslında ama biraz uzattığımın farkındayım. Şöyle bağlamak istiyorum: ‘’İşgale alışmak, işte gerçek bitiş bu olur!’’ diyor yazar.. Bu, işaretlediğim, ve altını çizdiğim yüzlerce satırdan sadece biriydi.. Ve belki de en önemlisiydi.. Doğan bebekler işgalci devletin bayrağının gölgesine, işgalci askerlerin acımasız yüzlerine alışarak büyüyorlar. Ve bu durum gitgide kanıksanır bir hâl alıyor. Yazar burada yine bizden, Türk milletinin işgale karşı sarsılmaz tutumundan, Gaziantep’ten, Şanlıurfa’dan, Kahramanmaraş’tan Türk Millî mücadelesinden örnekler vermiş. Kitabı bitirdiğimde yüreğimden ve dilimden şu sözcükler döküldü: ‘’Keşke Filistinlilerin de bir Mustafa Kemâl Atatürk’ü olabilse!’’ O’nun dediği gibi: ‘’Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır çünkü!’’ Ne dindar profili arkasına saklanan Siyasal İslamcılar, ne Suudi Amerika, ne de diğer Arap devletler… Filistinlilerin kurtuluşu, sadece Filistinlilerin elinde! Dediğim gibi, aslında sizlerle paylaşmak istediğim çok şey vardı.. Ama daha fazla vaktinizi almak da istemiyorum. Ve yazarın şu sözleriyle noktalamak istiyorum: ‘’Zulmün hiçbir zaman sonsuza dek hüküm sürdüğü görülmemiştir!’’
İşgalci
İşgalciHarun Çelik · Kent Kitap · 201424 okunma
·
900 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.