Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

574 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
34 günde okudu
Gecenin sonuna varmadan...
Şuraya henüz gecenin sonuna gelmeden, gecenin içinde Bardamu’ yla yürüyüşümüz sona ermeden bir kitap incelemesi bırakalım. Günlük yaşantısı içerisinde insanlara karşı herhangi bir bağımlılığı olmayan kendimin ne yazıkki söz konusu kitaplar olduğunda -sonuçta bir hayal ürünü ya da gerçek farketmez- karakterlere karşı bir zaafı var. Oğuz Atay’ ın Tutunamayanlar ve özellikle de Tehlikeli Oyunlar kitabındaki Hikmet Benol karakteri benim için eşsizdir. Neden mi böyle severim? Bizler genellikle davranışlarımızı başkalarına olan tavır ve tutumlarımıza göre ölçer değerlendirirken, asıl varlığımız olan kendimize karşı biraz ilgisiz davranırız. Hiç kimse hiçbir zaman kendine karşı dürüst davranmaz, zaaflarını, kendisiyle olan savaşlarını gün yüzüne çıkarmak istemez. Belkide bu sebepten kendisine karşı tüm zaaflarını, tüm ilgi alanlarını oldukça açık yüreklilikle dile getiren bir kitap kahramanını, benimser, sahipleniriz. Bardamu’ yla yolculukta bu sebepten çok kıymetliydi benim için. Öyle ki; kitabın daha önsöz sayfalarını okurken, sanki Bardamu geldi, “ Sevgili okuyucu gel seninle birlikte, uzun ve karanlık bir yolculuğa çıkalım.” dedi. Ama nasıl bir yolculuk, içerisinde aşk yok, sevgi yok, umut yok…her yer ölüm kokuyor, her yerden kan fışkırıyor, her yer karanlık… Henüz ne okuduğunun farkına varamayan zavallı okuyucu, birdenbire kendini 1. Dünya Savaşının Fransa' sında, savaşın içinde buluveriyor. Ama yine de Bardamu’ nun elini bırakmak istemiyorsunuz. Sanki Bardamu’ nun elini bıraktığınızda insanın içine, kendi karanlığı içerisinde yok olup gidecekmiş gibi bir his doğuyor. Bunun için kendi karanlığımıza gömülmek yerine, Bardamu’ nun eline sıkı sıkıya sarılıp yola devam etmekten başka bir çare kalmıyor. Savaştan kurtulmak için türlü türlü çözüm yolları üretiyor sevgili yol arkadaşımız. Savaştan Kurtuluyor da. Sonra sömürenlerin gözüyle, sömürülenleri görmek için Afrika’ ya götürüyor sizi. İnsana ait ne kadar pespayelik varsa burda da devam ediyor. Arada insanların karşısına umut verecek güzel insanlarda çıkmıyor değil hani. Alcide ile tanıştırıyor sizi. Uzaktan bir akrabasının küçük bir kızına, güzel bir gelecek sağlamak için cehennem sıcağının tek düzeliğinde yok olup giden yaşamını hediye eden Alcide’ e karşı sizin içinizde de bir sevgi pıtırcığı yetiştiriyor. Bardamu tabanları yağlayarak kaçıp gitme konusunda uzmanlaştığını size her fırsatta gösteriyor. İş böyle olunca Afrika’ da da fazla duramıyorsunuz. Ver elini Amerika. Burada da durum farklı değil. Kapitalizmin insanın emeğini nasıl sömürdüğünü gözler önüne seriyor. Sonunda kendi ülkesine geri dönüp asıl işini olan doktorluğunu yapmak için eğitimine devam ediyor. Savaşın içinden çıkıp sivil hayata doğru yol aldığı süreçte, savaşa karşı duruşunda rastladığımız o bakış açısı tamamen kayboluyor ve bir “kaybeden”e dönüşüyor Bardamu. Ama bu gönüllü bir kaybediş. Kazanmak için tek bir adım bile atmıyor. Hayatını olumlu bir yöne çevirebileceği her fırsatta, adımlarını geriye çekiyor. Çünkü Ferdinand Bardamu kazanmaya veya kazanılacak bir şeye inanmıyor, insan bilincinin buna müsaade etmeyeceğini düşünüyor. Bardamu doktorluk yaparken bile insanoğlunun pisliğinin içinde boğuluyor. Sefalet her yerde gözünüze çarpıyor Hiçbir yerin hiçbir yerden farkının olmadığını sadece çürümüşlüğün adının değiştiğini görüyor. Savaş, her türlü kötülüğü perdeleyen bir sebep, adeta bir mazeret. Bardamu savaşın varlığı ile bir umut taşırken savaşın bitmesine rağmen hiçbir şeyin değişmemesiyle umutsuzluğa kapılıyor. İster para, ister güç, isterse mevkiden gelen ayrıcalıklar olsun ayrımcılığın sonuçlarını o kadar başarılı gözler önüne seriyor ki, insanlık hiç mi değişmeyecek diye sormadan, düşünmeden edemiyorsun. Üstelikte bunu sokağın dilini kullanarak yapıyor. Bardamu’ nun sizi sürükleyerek taşıdığı bu yol belirsizlik ve güvensizlikle döşenmiş taşlardan oluşuyor. Ayağınızı takıp düşmeniz an meselesi. Düşseniz de sizi elinizden tutup ayağa kaldıracak olan yine Bardamu’ nun kendisi. Okuyucu kendinden daha güvenilir buluyor Bardamu’yu diyebilirim. Bardamu’ nun hayatın içinde duruşu, gözlemleri, yorumları ve dili inanılmaz sahici. Her şey gerçek. Bardamu beyninin içinde var ediyor sizi ve tüm kitap boyunca düşüncelerinin nasıl geliştiğine şahit oluyorsunuz. Bir nevi suç ortaklığı diyebilirim buna. Sizi satır aralarında dolaştırırken hayatın sıradanlığını, insan yaşamının en aşağılık yanlarını yüzünüze yüzünüze çarpıyor. İnsanın varoluş karşısındaki çaresizliğini lime lime hissettiriyor. Sonra gecenin sonuna 50 sayfa kala bir inceleme yazma fikri yerleştiriyor içinize sevgili Bardamu. Okuyucuyu kendine öyle bağlamış ki, okuyucu Bardamu olmadan yoluna devam edemeyecekmiş gibi geliyor. Tecrübeli okuyucu çabuk kavramış gecenin sonunun ölüm olduğunu, yol arkadaşından edindiği tecrübelerle . “Demek 50 sayfa sonra kitabı bitiriyorsun madem öyle bende seni okumuyorum.” diyerek meydan okuyor Celine’e. Şaka bir yana, biraz Oğuz Atay, biraz Hakan Günday havasında okuduğum bu kitap bana kendini çok sevdirdi. Bitmesin isterdim ama benim de yeni yol arkadaşlarıyla yeni yollar görmeye ihtiyacım var.
Gecenin Sonuna Yolculuk
Gecenin Sonuna YolculukLouis Ferdinand Celine · Yapı Kredi Yayınları · 20224,094 okunma
·
572 görüntüleme
Halil Korkmaz okurunun profil resmi
Gecenin Sonuna Yolculuk'u okumaya başlayan birine söylenecek en güzel söz, galiba "Geceniz hiç bitmesin" demek olurdu ama tabi her gecenin de bir sonu olacak. Siz de nihayet gecenin sonuna geldiniz. Paylaşımlarınız ve inceleme yazınızla ben de Celine'nin gecesini tekrar yaşadım. Son yüz yılda dilimize yaptığımız ihanetlerle ilgili çevirmenin kitabın sonuna eklediği bildiri niteliğindeki notunu paylaşmanız da dil konusundaki duyarlılığınızın bir işaretiydi ve beni ayrıca mutlu etti.
Sibel okurunun profil resmi
Evet, çevirmenin son sözünü okuması da kitap kadar keyifliydi. Ben size teşekkür ederim, bana hep böyle güzel kitaplardan bahsedin😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.