Dağların derin derin koyaklarından akan kar suları vardır, bu sular her mevsim kaynaktır. Ormana ve içindeki tüm canlılara hayat verir.. Bir kızıl sincap, envaiçeşit börtü böcekler, çiçekler, ağaçlar, su içmeye inen karacalar, ceylanlar Bilumum bütün canlılar daha o suların nehirlere, derelere oradan denizlere karışmadan içtikleri su gibidir dede Veysel...
Talihsiz, acılar coğrafyasının Anadolu'su..
Üstüne başına baksan bin yıllık yoldan yürümüş gelmiş, kan revan içinde.. Bir tutam yoksul, bir çift görmeyen göz var karşında..İçinde öyle bir tabiat ana sevgisi var ki, sen, ben, o, bu, şu dediğimiz tüm insanlık o sevgiyi bir türlü öldürememiş..
7 yaşında çiçek hastalığına tutulmuş, o yoksul uzak Anadolu köyleri sefalet içinde kendini kurtaramadı, ya salgın hastalığı ya da yoksulluğu bir türlü yakasını bırakmadı..
Çocuk Veysel 7 yaşından sonra neyi gördü bunca şeyi yazdı? Doğdukları yerde ölenler gibiydi sanki...
Sözlerini yazdığı türküleri, sazın teline işlerken
Yanında hangi kuşun avazı vardı?
Hangi sevda ile hasret ile gördü ki bu dünyayı?
Sazın tellerine dokunurken ceylanlarmı indi yani başına? Bülbül kondu, gül dikenden ayrılıp Veysel'e koştu.. Aldı hepsini yüreğine..
Ah benim yüreği sevdalar ötesi ozanım..
Toros'lara çık, bak etrafa oradan Erciyes, Bolkar'lar, Aladağ'lar, Binboğa'lar,Munzur'lar, süphanlar seni doğa bekler, ceylanlar bekler, kuşlar, böcekler, çiçekler bekler.. Görmedin hiç birini ama, bizim hiçbir zaman hissetmediğimiz birçok şeyi gördün..! Senden bize miras kalan çok şey var...
"böyledir bizim sevdamız" deriz..
Kalemimiz yazarken yüreğine ulaşır..
Yoksul yüreğinden
Görmeyen gözlerinden
Avazını aldığın Kuşların kalbinden öperim..