Gönderi

626 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Koca bir hayat
Jane Eyre ile geç tanışmış olmanın hüznünü yaşıyorum. Keşke daha önce okumuş olsaydım. Kitabın sonunda yeni bir arkadaş edindim. Onunla güldüm, onunla ağladım, onun yerine bazen benim kalbim acıdı hatta. Kitap bittiğinde kendi gerçekliğime dönmem her zamanki gibi zor oldu... Kitabı bitirdikten sonra yazarı araştırdım okuduğum ilk kitabıydı. Ve kitapta kendi yaşantısından izler var. Charlotte Bronte, 1824 yılında 3 kardeşiyle birlikte okuduğu okulda çıkan hastalıklar ve sağlıksız koşullar sebebiyle iki kız kardeşini kaybediyor. Ve okuldan ayrılıyorlar. Charlotte Bronte, aynı şekilde ünlü bir yazar olan kardeşi Emily Bronte ve şair olan bir diğer kardeşleri Anne Bronte ile beraber bir şiir kitabı çıkarıp, o dönemde kadınlara verilen haklar çok az olduğu ve kitaplarının okunmayacağını düşündükleri için kitaplarına erkek ismi koyuyorlar. Jane Eyre kitabi ise 19. Yüzyılda yazılıyor. O dönemde kadınların toplumdaki hakları ve özgürlüklerindeki kısıtlamalara tepki olarak da yazılmış diyebiliriz. Kitabın konusu şöyle; Jane Eyre küçük yaşta ailesini kaybedince, dayısı onu yanına alıyor. Kayıpları arasına dayısı da girince, çileli hayatı başlamış oluyor. Kendisini istemeyen yengesiyle yaşamak zorunda kalıyor. Zaten sonrasında yengesi onu bir yatılı okula yolluyor ve Jane okuyup, oradan öğretmen olarak mezun oluyor. Edwar Rochester'in malikanesinde mürebbiye olarak işe başlıyor, çok geçmeden ev sahibine aşık oluyor ama yaşantısı yine ona mutlu olma imkanı vermiyor. Her zaman kendi ayakları üstünde durmayı başaran, azimli ve güçlü biri olan Jane, bütün bu zorluklara karşı kendini geliştirmeyi ve asla umutsuzluğa düşmememeyi başarıyor. Ayrıca kitapta en sevdiğim kısım şuydu; Güzelliğin gerekli bir şey olmadığını, insanın ruhundaki güzelliğin her şeyden daha üstün olduğunu anlatmaya çalışması çok güzeldi. Yazarın anlatımı beni büyüledi gerçekten. Betimlemeleri, duyguları harika bir şekilde aktarabilmesi ve bana verdiği hissiyat çok özeldi. Bu kitabı ancak hissedebilir insan zaten, anlatabilmek mümkün değil bence. Son olarak birkaç tane alıntısını yazmak istiyorum, bir kitaptan bu kadar alıntı çıkardığımı hiç hatırlamıyorum. Her şeyiyle çok güzeldi... *İşin gerçeği şu ki kendimi kaybetmiş durumdaydım.Ya da Fransızlar gibi, “Kendimin dışındaydım,”demek belki daha yerinde olur.Bir anlık bir başkaldırının beni daha ilk baştan en ağır cezalara uğratmış olduğunun farkındaydım.Başkaldıran bütün köleler gibi ben de,durum nasılsa umutsuz olduğu için çarpışmayı son kerteye kadar götürmeye kararlıydım. *Gözlerini yere dikmiş ama, baktığı yeri görmediğine kalıbımı basarım.Gözleri kendi içine, kendi yüreğine çevrilmiş sanki… Şimdiki durumunu değil de geçmişten anımsadıklarını düşünüyor gibi. *Kimse öğretmedi bu inancı bana,ben de kimseciklere söylemem; ama,dört elle sarılırım ona… Onda huzur bulurum; çünkü her şeye umut kaynağıdır bu inanç.Ölümü bir boşluk,bir korku kaynağı olmaktan çıkarır,bir huzur kaynağı, yüce bir yuva yapıp çıkar.Hem sonra bu inanç sayesinde ben suçlu ile işlediği suçu öyle güzel ayırt edebilirim ki! İşlenen suçtan nefret bile etsem suçluyu yürekten bağışlayabilirim.Bu inanç sayesinde öç alma isteği duyup da tedirgin olmam.Kötülük bulmak pek o kadar ağırıma gitmez,haksızlığa uğramak beni içimden yıkmaz.Ben hep gözlerimi bu ömrün sonuna dikmiş olarak huzur içinde yaşarım.” *Ne gözlerinin renginde,ne kirpiklerinin uzunluğunda,ne kaşının çizgisindeydi bu güzellik… Salt anlam,bakış,ifade güzelliğiydi. *Özgürlük istiyordum,soluğum kesilircesine! Özgürlüğüme kavuşmak için dudaklarımdan bir dua koptu, esen hafif rüzgârla dağılıp gitti. *‘Yaşam koşulları ve onurum gerektirse ben yalnız da yaşayabilirim.Mutluluk alabilmek için ruhumu satmama gerek yok!’ *“Benim Thornfield’deki o yıldırım çarpmış kestane ağacından pek farkım yok!”diye söyledi.“O ağaç yıkıntısının taptaze bir sarmaşık gülüne,‘Gel de benim çürük gövdemi çiçeklerinle sar,’ demeye hakkı var mıdır?” *yüzünde de artık yer etmiş olan üzgünlük çizgileri açıkça okunuyordu… Yakılmak için bekleyen sönük bir lamba gibiydi.Çok yazık ki bu lambanın alevini yakmak kendi elinde değildi.Bunu ancak başka biri yapabilirdi. *Sen istersen kendiliğinden yavaşça kanat çırparak gelir göğsüme, yüreğimin dibine sokulabilirsin. Zorla yakalamak istediğim sürece buhar gibi kaçacaksın elimden… Yitip gideceksin. *‘Kafamda gül pembe bulutlar, çiçekli, yemyeşil bir cennet var.Gelgelelim gerçek yaşamda, önümde dikenli,taşlı bir yolun uzandığını,beni kim bilir kaç tane kara kasırga beklediğini de bal gibi biliyorum,’ der gibiydi bu gülümseyiş.
Jane Eyre
Jane EyreCharlotte Brontë · Can Yayınları · 202031,5bin okunma
··
536 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.