Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

537 syf.
·
Puan vermedi
Güzel Bir Popüler Bilim Kitabı
Siddhartha'yı genel olarak çok önemsiyorum. Açıkçası benim için idealize edilmiş bir işi çok başarılı bir şekilde yapıyor: Yoğun ve karmaşık bilgileri güzelce tasnif edip bunları da olabilen en sade ve tatlı üslup ile yükün altına girmeye aday okuyuculara emanet ediyor. Evet, Siddhartha açıkçası biraz alan dışı kimseler için zorlanarak okunabilecek bir kimse ama nihayetinde kişinin cebine çok şey girecektir eminim. Siddhartha bilim camiası içinde görece küçümsenen ama kesinlikle çok büyük bir açık olan derleme işinin altından çok başarılı bir şekilde kalkıyor. Kitap genel olarak oldukça hacimli yaklaşık 480 sayfa. Pek çok konuya temas ediyor. Yalnızca Warburg etkisine dair bir şeyleri de gözlerim aradı açıkçası. Ama Siddhartha bunun belki de klinik bir değerinin olmadığını düşünerek arka plana bırakmış olabilir. Kitap boyunca entelektüel anlamda ya da ilgi çekicilik yönü ağır basan bir kaç şeyi de maddeler halinde not almak istiyorum. -Otopsi, sözcüğü kendi gözleriyle görmek anlamına geliyor. -Anestezi 1846 yılında keşfediliyor ve bu zamana kadar olan ameliyatlar gerçekten tahayyül dahi edilemeyecek şekilde ıstırap verici şeyler. Bir şeydeki konforun artışı o konuya eğilimi de mutlak ölçüde artmış olmalı. -Wilhelm Röntgen, eşi Anna'nın elini röntgene tuttuğundaki hanımefendinin tepkisi " kendi ölümümü gördüm", korku filmlerine temel dayanak oluşturan bir metafor belli ki! -Bilim insanların geçmişe olan tutkusu tarihçilerinki kadardır. Çünkü bilim, eklentik bir şekilde gelişim gösterme mecburiyetindedir. -Einar Gustafson adındaki bir kimse kanser fonlarının oluşturulması için Jimmy lakabıyla piyasaya sürülüyor. Temel bilimler ve bunlarla ilgilenmek kesinlikle olağanüstü keyifli ama bir şekilde para para para kaidesinin de hemen yanı başında birileri tarafından sağlanması gerekmektedir. Ayrıca bu kampanyalar boyunca Jimmy'nin gerçek kimliği her zaman saklı tutulmaya çalışıldı; çünkü amaç Jimmy için bir yardım fonu oluşturmak değildi (tabi buna da kimse hayır demezdi). Genel olarak kanser konusunda bilgi miktarını arttırmak ve daha çok para sağlamaktı. -Sidney Farber -1993 yılında Annals of Internal Medicine bir dergisinde en iyi doktorların bir şekilde sezgisel de olsa hastalıklardan haberdar olduğunun iddiası mevcuttur. Ama ne yazık ki; tanı ve tedavi imkanları yeterli seviyede olmadığı için çaresizce beklenmektedir hasta ve doktor tarafından. -Li çılgın Çinli bir hekim... Muhtemelen Amerikalı olsaydı kendisi kahraman öykülerinde yerini alırdı. Ama burada duygusal olarak yıpranmış bir doktor yaklaşımından dem vurulmakta... Hastalar artık sadece sayılardan ibaretti. -En iyi kemoterapi ilaçları da bu konudan hariç tutulmamak kaydıyla kanserli hücrelerin sürekli belli bir oranını öldürmeye muktedirler kanser ilaçları. Bu durum kanserli hücrelerin sayısından bağımsız bir durum oluşturuyor. Buna bağlı olarak; tek bir kanser hücresinin tüm ilaç tedavilerinden kaçıp bilmem kaç yıl sonrasında başımıza tekrar bela açacak mekanizmaya girmesi çokta zorlu olmasa gerek. - Rous'un tavukta retrovirüs kaynaklı olarak tümör keşfetmesi sonucunda virüslerinde kanser nedeni olabileceğine dair bulgulardan dolayı ciddi organizasyonlar kuruldu ve bunlar çok ciddi paralar harcadılar. -Sağlıkla alakalı bir konuda da herkesi memnun etmeye çalışarak ortaya konulan politikalarda gene kimse mutlu olmamış ve en büyük acıları hiç şüphesiz hastalar çekmiş. -Keynes, I. Dünya savaşı sıralarında kan nakli konusunda aparatlar geliştiriyordu. İlk kanser tedavilerinde kan kaybını önleme amacıyla kişiye kendi kanının tekrar nakledildiği sistemler de uygulandı. -Katı tümörlerin kemoterapi ile tedavisi konusunda 1984-85 yıllarında yaklaşık 6 bin makale yayınlandı ve hepsinin sonucunda klinisyenler tedaviden hala yoksundular. Her zamanki gibi Ar&Ge para tüketici bir unsur olmaya devam ediyor. -Hormon bağımlı büyüme gösteren kanserlerinin varlığının ortaya konulması ile kansere bakışın değişmesi... Kanserin beslenme faaliyetlerini konak canlı üzerinden yapıyor olduğunun anlaşılıp tartışılmaya başlanması da mihenk taşlarından biridir kanser biyolojisinde. -Beatson gerçekten muazzam ve garip bir adam... Meme kanseri olduğu bilinen kadınların yumurtalıklarını alarak onları tedavi etmeye çalışıyor. Tabi ki o dönem için östrojen hormonunun varlığını bilmeden böyle bir operasyona girmesi bence tamamen delilik ama ortaya koyduğu şey dönem itibariyle muazzam. Allah'tan bu cadıdır diyerek yakmaya çalışmadılar. -Latince'de destekleyici adı verilen adjuvan tedavinin literatüre sokulması. Kişiler cerrahi, ışın ve kemoterapi gibi yöntemler ile kanserden kurtulmaları durumunda tekrar nüksetmesini önlemek amacıyla ömürlerinin geri kalanında almaya devam ettikleri ilaçları kapsar. -Genelleşmiş durumlarda istatistikler devre dışı kalabilir ya da anlamlı etkileri görmezden gelmeye yol açabilir. Yani çok fazla sigara içilen bir toplumda sigaranın menfi sebepleri anlaşılamaz. Ya da metropolde sürekli yaşayan kimseler arasında trafiğin etkisi gözlemlenemez. -New Jersey eyaletinin sigara şirketlerini sağlık masraflarından dolayı mahkemeye vermesi de gerçekten çok ilginç bir vaziyet. Vay be, insanlar zamanında neler yaşamış; çokta geçmiş olmayan geçmişte. Eyalet yönetimi durup demiş ki; bu pisliği temizleyin. -British American Tobacco şirketi Özbekistan hükümeti ile bir şekilde arayı sıkı tutarak 1970 in başlarından sonra sigara reklamları yasağını Özbekistan özelinde yıkmışlar. Sigara satışları bu dönemde %50 oranında artmış. Demek ki; bu reklam hadisesine biz sandığımızdan çok daha meyilliyiz korunmak lazım. -Bilim insanları böyle çılgınca şeyler yapılıyor. Helicobacter pylori bulunmuş ama bunun insanda kanser etkisine yol açıp açmadığının kanıtı için deney yapılması gerekiyor. Etik nedenlerden dolayı bunu yapmakta tabi ki imkansız. Hipotezin sahiplerinden Marshall'da 1984 yılında kendisi gönüllülerden sayarak bir şişe dolusu helicobacter pylori'yi lukur lukur içiyor. -Werner Bezwoda deneylerini manipule ediyor. Bunu neden niçin yaptığını gerçekten oturup konuşmak isterim onunla kayıt dışı olarak. Kişisel görüşüm hipotezine iman etmiş bir bilim insanı bir şekilde bulgu üzerinden yeterli anlamlılığını gösteremeyeceğini düşününce bu yolu seçmiştir. Ve kendi dünyasından ve etrafındaki diğer insanlarca da bu ilk başta bir yanıltmaca olarak düşünülmemiştir. -David Paul von Hansemann'ın boyama ile kanser hücrelerinde kromozom anomaliğini ortaya koyan kimse. -DNA'ya "aptal bir molekül" diyen Max Delbruck. Nedense çalıştığımız objelere insana dair sıfatlar veriyoruz; onlardan bir şeyler beklercesine. He bu arada Nobel ödülü almış biz kimseden bahsediyoruz. -Src kinazlarının ve bunların homologlarının başka canlılarda da bulunmasıyla şalter sisteminin kansere yol açmasının anlaşılması.. Kanser tedavisinde ciddi bir iletim meselesi olduğunu ve tedavinin bundan bağımsız olamayacağını göstermektedir. -Sonunda translokasyonun da ne olduğunu anladım he. Bazen yıllarca kullandığım tanımların ne olduğunu ve ne işe yaradığını tam bilemiyorum. Sonradan sonradan öğreniyorum. -1988 yılında ilk patentli rekombinant fare modeli ortaya konuluyor. "Oncomouse" -Koskoca Novartis dahi zamanında kanser ilaç geliştirme için para akıtmayı değersiz bulmuş. Biz zamanında biraz da amatör duygularla geliştirmeye çalıştığımız kemoterapi ilacı için yatırım bulamayınca boşuna ağlıyormuşuz.CGP57148 -"Bulunduğumuz noktayı korumak için koşmak zorundayız" Lewis Carroll'un kitabından alıntı. Bunu kanser çalışmaları için kullanıyor Siddhartha ama açık olan her şey için koşmak gerekliliği. -Kitap şu şekilde tamamlanıyor. Kanser hayatımızda hep var olacak ve biz bir şekilde bunu tamamen yok edemeyeceğiz. Kanserle olan savaşımız da asıl hedeflememiz gereken daha uzun ve daha konforlu bir yaşam olmalıdır. - Sonun sonu olarak da, onko yük demekmiş maddi ve manevi olarak. Bu yük sırtlanmaya razı olup olmamayı açıklıyor emin değilim ama.
Tüm Hastalıkların Şahı
Tüm Hastalıkların ŞahıSiddhartha Mukherjee · Domingo Yayınevi · 2012123 okunma
·
483 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.