Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

141 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Yaralar vardır hayatta,ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen,kemiren yaralar…. Sadık Hidayet'in 1937'de kaleme aldigi "Kör Baykuşun giris cumlesi. Kitap en çok ilgi, beğeni ve tiksinti toplayan kitaplarından biridir, biraz Dostoyevski´nin agir psikolojik analizlerine ve Kafkanin uslubune benzerlik tasimakta.Bir modern psikanalizi hatirlatiyor , Sigmund Fraud okusa idi acaba ne derdi?Psiko -kurgu romanida diyebiliriz, ayni zamanda eski pers mitlerinden, sembolik motiflerden,metaforlardan cokca kullanilmis.Bilinçli ve bilinçsiz olarak rüya ile gerçek arasındaki gri bölgedeyiz.Kara bir hikaye, yalnızlığın, dışlanmanın, izolasyonun, ölümün ve kibirin, kendinden nefretle sonuçlanan yanlış yönlendirilmiş ve sapkın aşkın kabus gibi bir tasviridir. Kitabın olay örgüsünü çoğaltmak zordur. Yazar-benlik, uyku halinde ve uyku ile uyanıklık arasındaki boşlukta ortaya çıkan ruhun gölgesinin bir hikayesi olduğunu yazar. Kendine güvenmek ya da ölüme ya da deliliğe yaklaşan yaşamlarına inanabilmek. Kitabın kendisi, Hidayet'in hayat hikayesinin anlaşılmasında önemli anahtardır. Orhan Pamuk'un ( "Kara Kitap" ve "Beyaz Kale"yi) akla getiren bir şekilde zaman perspektifiyle ve özellikle bireysellikle oynuyor. bir derede selvi altında giyinmiş kadın ve bu kadın kitapta anne, kız kardeş, erkek kardeş, metres ve fahişe olarak tekrar tekrar karşımıza çıkıyor. Ayrıca hikaye boyunca farklı rollerde kötü bir alamet gibi hareket eden kambur sırtlı, dişsiz yaşlı bir adam da geri dönüyor. Aynı insanlar sürekli olarak yeni zamanlarda, görünüşte yeni rollerde ortaya çıkıyorlar.Hikaye, her aynanın aynı motifi yansıttığı aynalı bir oyun olarak yapılandırılmıştır.. Hidayat'ın kişisel yer değiştirme ve imkansız kişilerarası ilişkilere dair kara tasvirinin köklerini sözde bir eşcinsellik ve bunun sonucunda kendinden nefret etmede bulmak istedi, diyenler olmustur. Bunu bir korku hikayesi, varoluşsal bir kısa hikaye, sürrealist bir kabus vb. olarak okuyabilirsiniz.
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · İnsan Kitap · 201728,4bin okunma
·
276 görüntüleme
Levent Anil okurunun profil resmi
Kör Baykuş’un çevresiyle bir türlü uyum sağlamayan kahramanı, Albert Camus’nün Yabancı’sındaki Meursault ve Franz Kafka’nın Dönüşüm’ündeki Gregor Samsa ile aynı ruh halini yaşar: Toplumdan soyutlanmış, karmaşık iç dünyasıyla korku ve tedirginlikler arasında gidip gelen huzursuz bir tip. Sâdık Hidâyet’in yaşadığı zorluklar ve çatışmaların kökeninde mizacının etkisiyle birlikte mensup olduğu aile ve siyasi anlayışın da önemli rol oynadığı bir gerçektir. Aslında o, yaşadığı bütün travmaları da bu kalıtsal sebebe bağlar: Zaten benim mayam ve görünüşüm, bilinmeyen bir tahrikle, vesveselerin, cinsel ilişkilerin ve miras kalmış ümitsizliklerin eseri değil miydi? Bu mirasın koruyucusu olarak delice ve gülünç bir his vesilesiyle, istemsizce bu halleri kendimde barındırmıyor muydum? Belki sadece ölüm vaktinde görüntüm bu vesveselerden kurtulur da olması gereken doğal halini alırdı.
Levent Anil okurunun profil resmi
Bu yönüyle, roman kahramanı karşımıza sadece “ölüm” beklentisi içinde biri olarak değil, aynı zamanda “ölü sever” olarak çıkar. Erich Fromm, Sevgi ve Şiddetin Kaynağı adlı eserinde “ölümsever” kişilerin özelliklerini şöyle anlatır: Ölümseverlik eğilimi olan insan yaşamayan, ölü olan her şeye, cesetlere, çürümüş şeylere, dışkıya ve pisliğe büyük bir ilgiyle çekilen ve kendini kaptıran kişidir. Ölümseverler, hastalıktan, cenazelerden, ölümden söz etmekten hoşlanırlar. Yalnızca ölümden söz ederken canlanırlar. (...) Ölümsever kişi, ister istemez şiddeti de sever. Ona göre insanın en büyük başarısı, yaşam vermek değil, yaşamı yok etmektir; şiddete başvurmak koşulların ona zorla kabul ettirdiği geçici bir eylem değildir, bir yaşama biçimidir. (...) Ölümsever kişi, öldürene tutkundur; öldürülenlerden nefret eder.
Levent Anil okurunun profil resmi
Bu katilin en önemli özelliği bir kasap gibi, adeta günlük işlerini yapıyor havası taşıyan davranışlarıdır. Nitekim kasabın etleri parçalarken aldığı cinsel zevkin ve ruh halinin anlatılması, kahramanın şuuraltını da ortaya koyar: Kasap, yağlı elleriyle sakalını sıvazlayarak koyunlara alıcı gözle baktı. Onlardan ikisini güçlükle taşıyarak dükkânındaki çengele astı. Koyunların butlarını okşamaya başladı. Hiç şüphe yok ki, gece karısının bedenini okşarken koyunları hatırlıyor ve karısını keserse kaç para kazanacağını düşünüyordu. ... koyunları parça parça keserken, eti tartarken öyle memnuniyet dolu bir bakışı vardı ki, gayriihtiyari ben de onu taklit etmek istedim. Freud, “suçluluk bilincinin suçtan önce varlığını, suçluluk bilincinin işlenen suçtan değil, tersine suçun suçluluk bilincinden kaynaklandığı”nı46 ileri sürer. Roman kahramanı tam da bu ruh halini sergiler. O, suçluluk bilincinin dürtüsüyle suç işlemeye davranmaktadır. Freud’un değerlendirmelerinde öne çıkan “ilk çocukluk dönemi”, roman boyunca daima maziye, ilk çocukluk dönemi anılarına dönen kahramanın bu “suçluluk bilinci dürtüsü”nün kaynağını da ele verir: Kimliği meçhul baba, bebeklik döneminde çocuğunu terk eden anne, hem annelik hem de kayınvalidelik görevini üstlenen hala, aynı zamanda sütannesi olan dadı ve henüz çocukken âşık olduğu süt kardeşi bir eş... Geçmişe ait acılar, onu korku ve endişe içinde olan vehimli bir insana dönüştürür: Ya yastık tüyleri hançer gibi sivrilirse? Ya üstümdeki örtünün düğmeleri sonsuzca büyüyerek bir değirmen taşı olursa? Ya lavaş ekmeğinin kırıntıları yere düşüp cam gibi kırılırsa? Ya ben uykudayken kandilin yağı yere dökülür de şehri ateş alırsa? Ya kasap dükkânının önündeki köpeğin ayağından at toynağı sesi gelirse? Ya öteberi satan ihtiyar, sergisinin başında sesine engel olunamayacak derecede gülmeye başlarsa? Ya evimdeki havuzun duvarındaki kurtçuklar birer Hint yılanına dönüşürse?
Levent Anil okurunun profil resmi
Eser boyunca korku öğesi genellikle “kambur ihtiyar” üzerinden yansıtılır. İhtiyar derin derin öksürür, ürperti verici biçimde, omuzları sarsıla sarsıla güler. En olmadık yerlerde kahramanın karşısına çıkıp onu bir rüyadan uyandırır. Romanda en belirgin unsurlardan biri de “koku”dur. Roman kahramanının, gerçek hayattan kaçıp daldığı hayal âlemi, ses ve görüntüyle birlikte kokularla da kendisini hissettirir. Roman boyunca birçok kokuya rastlanır: Ter kokusu, eskinin hoş olmayan kokusu, ağız kokusu, ayak kokusu, keskin sidik kokusu, bozuk yağ kokusu, çürük hasır, yanık kaygana, kavrulmuş soğan kokusu, kaynamış ilaç kokusu, çocuğun dilinde hastalıktan oluşan pamukçuk kokusu, bebek kakası kokusu, ergen oğlan odası kokusu, sokaktan gelen buhar kokusu, ölü kokuları ve henüz can çekişmekte olanların kokusu...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.