Selam hemen incelemeye geçeceğim.
Konusundan başlayacağım.
24’üncü yüzyılda geçen Fahrenheit 451’de toplum yaşamı, skolastik düşüncenin hakim olduğu Orta Çağ’la büyük benzerlik gösteriyor. Bradbury, kitabına yönelik yaptığı açıklamalarda romanı yazmaktaki amacının, televizyonun okumaya olan ilgisini körelttiğini vurgulamak olduğunu dile getiriyor. Yazar, bu noktada eleştirisinin herhangi bir yönetimden ziyade doğrudan halka yönelik olduğunu açıklıyor. Eserinde kitapları yakanlarla okumayanlara aynı suçu yükleyen yazar, topluma zarar veren asıl unsurun düşünmeyi reddetmek olduğunun altını çiziyor.
Romanın baş kahramanı Guy Montag, geçimini itfaiyecilikle sağlıyor. Daha öncesinde yalnızca ona verilen işleri yapan Montag, bir gün dehşet verici bir olaya tanık oluyor. Kitaplarıyla birlikte bir adamın diri diri yakıldığını gören Montag, bu olay sonrasında artık eskisi gibi olamıyor.
Adamın yakılması üzerine kitaplara karşı ilgi duymaya başlayan Montag’in bu aydınlanma sürecinde, komşusu Clarisse’in de etkisi oluyor. Genç bir kız olan Clarisse, başta herkese olduğu gibi Montag’e de garip görünüyor. Okuyan ve sorgulayan genç kız, Montag’in aklında yeni ufuklar açıyor. Ancak Montag bir gün onun da öldüğünü öğreniyor ve bu son olay, onu okumaya daha çok sevk ediyor.
Montag, iş yerindeki ortamından ve yakın çevresinden kitaplarını saklamak durumunda kalıyor. Ancak onu ele veren, herkesten önce karısı Mildred oluyor. Bundan sonrasında ise Montag, yoluna daha önceki hayatından çok farklı şekilde devam ediyor.
Kendi fikrim ise:
Beğendim kitabı sadece biraz karışık bir anlatımı vardı. Millie'yi şahsen sevemedim. Bir de Beatty'yi. Onun dışında kitabın konusu falan çok sarıyor. Okuyabileceginiz güzel kitaplardan.