İnsanın evi kendini ait hissettiği yerdir. Peki ait hissettiği bir yer yoksa? İçgüdüsel olarak arayış içine düşer insan ordan oraya savrulur.
Henry Chinaski de ordan oraya savrulup evini arayan kaybolmuş bir insan. Ailesi hiçbir zaman ev olmamış çünkü ona. Sevgiyi hissetmemiş. İletişim kurmakta da çok başarılı olmayan karakterimiz evini ararken de içiyor içiyor içiyor sevişiyor tekrar içiyor tekrar sevişiyor tekrar içiyor sapıtıyor... Sevdiği hayatı yaşıyor aslında. Sevdiği hayatı yaşarken de kadınlarda sevgi arıyor. Tutku arıyor.
Bukowski yi ilk defa okuyorum ama az çok tarzını biliyordum. Sokak dili kullanıyor. Basit cümleler kuruyor. Aslında bence çok bizden biri. Okurken insan yadırgamıyor. Yani ben yadırgamadım. Derinlerinde anlam arayışında olan bir yazar ve insanları sevmeyen bir yazar. Bana bunu hissettirdi diyebilirim.