"Tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit namazını hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba-ı sünnet et, yedi kebairi işleme!"
Çok doğru ancak yerinde anlaşılmadığında ayrışmalara da sebebiyet verebilecek bir kısım burası. Özellikle tarikat mensubu kardeşler Nur'ları da okumamışlarsa kalplerinde bir şüphe hasıl olabilir.
Aslında bu sözün Risale-i Nur'da geçme sebebi de "tarikata gerek yok, olmasa da olur" nevinden bir düşünce değil. Çünkü külliyatın çeşitli yerlerinde özellikle Nakşilere karşı olumlu cümleler yer alıyor. Hatta Bediüzzaman Risale-i Nur tefsirini yazmaya -daha doğrusu ilham ile yazdırılmaya- başlamadan önce bir tarik'e intisap etmeyi düşündüğünü yazıyor. Ama dönemin hadisatı imanları kalplerden çıkarmaya yönelik olduğu için, tahkiki imanı elde etmemiş bir adam, tasavvufun içinde dahi olsa uhuvvet, riya vb. mühim konulardaki hatalarıyla kazançlarını kaybedebilir. Bu sebeple Risale-i Nur'un büyük bir kısmı iman hakikatleri üzerinde duruyor. Sıklıkla cemaatin de önemini vurguluyor. Bir yerde de, kişilerin kendini hidayete erdirecek bir hadi bulamayacağını, var elbet ama kömürle elması kim ayırt edecek diyerek paylaşımda da bulunan, namazı tadil-i erken ile kılıp ahirindeki tesbihi yapmayı, feraizi yerine getirip, kebairden kaçınıp, sünnete ittiba etmeyi önermiştir. Ve eğer bir hadi olsa da onu bu yola sevkedecektir diyor.