Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

BALTACI'YI HAZIRLAYAN VASAT Büyük Petro, gördüğümüz gibi çalışır ve nefsâniyetini ferdi haz ve menfaatlerinin üstünde tutucu bir vecd ile cemiyet planında didinirken, onu bir ân için esaret kıskacına almış olmanın misilsiz talihine sahip Baltacı Mehmed Paşa, muhitine uygun olarak, ferdiyeti içinde mahpus ve basit nefsaniyeti altında her türlü içtimaî alâkadan mahrum bir insan....Bu nokta, dâvanın bam telidir. Kabahat Baltacı'da değil....O, içinde yetiştiği vasatın, Kara Mustafa'dan sonra aynı derecede fikirsiz, alelade, fakat sadık bir örneği....Evet onu hazırlayan ve onun, birçokları gibi karşı çıkamadığı, mukavemet gösteremediği bir vasat vardır. Baltacı'yı hazırlayan vasat, Osmanlı devletinin 17. ve 18. Asırlarda tam mânasıyla kapıldığını gördüğümüz, şahsî menfaat, rüşvet, desise ve gerekirse içtimaî faideyi arka plâna atma ve bütün bu kötülükleri resmileştirme, modalaştırma havasıdır. Bu hava umumîdir Bütün dış politika tesirleri, işte bu havayı hedef tutarak başarı aramıştır. İsveç Kralı 12. Şarl, İstanbul'a gönderdiği murahhası vasıtasıyla vezirlerin altın ihtirasını tatmin etmeyi en emin vasıta bilmiş ve İsveç ile el ele Moskof u ezmek gibi siyasî, içtimaî, askerî, muazzam bir dâva uğrunda sâf fikirden hiçbir şey elde edilemeyeceğini anlamıştır, işin garibi, Moskoflar da aynı yoldadır: Onlar da, Türk toprağı ve hükümranlığından parçalar koparmak için, vezirleri öz vatanlarına ihanet pahasına altına, elmasa, cins kürklere boğmayı biricik politika bilmişlerdir. Nitekim ilk resmî, Rus elçisi (Tolstoy), İstanbul'a sadece (diplomatik) münasebetleri idareye memur, vekarlı ve ciddi bir elçi gibi gelmemiş, alâkalılara rüşvet dağıtımı görevinde plânlı bir casus olarak ayak basmıştır. Kurat'ın «Prut Seferi» eserinden şu satırlara dikkat: «Barış icabı İstanbul'a gelen ilk. Rus elçisi Tolstoy'un görevi ise sadece diplomatik değildi. Petro'nun emriyle, bulunduğu memleketin askeri ve mali vaziyeti hakkında etraflı malûmat toplayacak, ayrıca Türkiye'de Rus ajanları da bulmaya çalışacaktı. Rus elçisinin derhal Kudüs patriği ile temas ettiği anlaşılıyor. Kudüs patriğinin yeğeni olan (Spilot) adlı bir Rum, kendisine yardım ediyordu. Rumlardan diğer bazı kimselerin de Rus elçisiyle irtibat kurdukları bilinmektedir. Böylece Rus elçisi en kuvvetli desteği azınlıklarda, daha doğrusu Rumlarda bulmuştur.» Böyle bir siyasete imkân sağlayıcı vasat ne olabilir?...Artık onu siz takdir edin!...Sade bu kadar mı?...Aynı müellifin «Türkiye ve Rusya» adlı eserinden: (Tostoy) Türkiye'de bilhassa şu maddeler hakkında malûmat toplayacak ve hükümetine bildirecekti: Osmanlı İmparatorluğunun umumi durumu, ahalisi, idare şekli, devlet ricali, askeri vaziyeti ve teşkilâtı, yabancı devletlerle münasebeti, varidatın arttırılması ve gizli askeri hazırlıkların kolaylaştırılması hususunda alınan tedbirler....Harp hazırlıkları yapılıyorsa, bunun kime karşı olduğu, hangi milletlere karşı sempati beslendiği, devlet varidatının yekûnu, bunun toplanma tarzı, gelirin eskisine nisbetle arttığı veya azaldığı, İran'Ia ticaretin vaziyeti, askerin miktarı ve nerelerde bulunduğu, harbe hazır kuvvetlerin sayısı ve hazineden ne kadar maaş aldıkları, donanmanın vaziyeti, Kerç boğazında herhangi bir kalenin yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa mevkii ve hangi ustalar tarafından inşa edileceği, Kerç boğazının tamamiyle toprakla doldurulması meselesi, eğer buna karar verilmişse, ne zaman icra edileceği Cesar (Alman) harbinden sonra Türk piyadesi ve süvarilerinin Avrupai nizama göre talim ettirilip ettirilmedikleri, eski usulün devam edip etmediği, Ocakçı (Özi), Akkermân (Turla üzerindeki) ve Kili kalelerinin vaziyeti, eski usule göre mi, yoksa yeni tarzda mı, tabye usulü ile mi tahkim edildikleri, bunun hangi ustalar tarafından yapıldığı, topçuların eski veya yeni nizama göre talim yapıp yapmadıkları, kimler tarafından yetiştirildikleri, eski mühendislerin ecnebi veya yerlilerden mi oldukları, topçu mektebinin olup olmadığı....(Tolstoy) bu maddelerin dışında, Kudüs Patriğinden başka Ruslara faydalı olabilecek kimseler hakkında bilgi verecekti. Rus elçisine hükümetiyle yazışması için (şifreli bir alfabe) de verilmişti «Rus diplomatik münasebetlerinden biri de Osmanlı ricaline bilhassa kıymetli kürkler ve hediye adıyla çokça rüşvet vermekti.» Baltacı'yı yetiştiren vasatı, ona mikropların nasıl ve nerelerden sızmaya başladıklarına bakarak anlayabilirsiniz. Osmanlı Devleti, yedi iklim, dört bucağa sahipken, artık bütün ruhî kıymetlerinden yoksun, hem maddî ve hem manevî bakımdan puslayı şaşırmış, hasta bir adamdır. Zaten çok geçmeden Türk'ün ismini yine Moskof koyacak değil midir?...Hasta Adam!!! BALTACI Allahın, bugünkü Moskof'u ikibuçuk asır öncesinden engellemek ve yolunu tıkamak gibi en şerefli fırsatı eline verdiği ve sonra o fırsatı kaçırttığı Baltacı Mehmed Paşa, hayal edilemeyecek kadar küçük çapta, sonsuz ahmak, fakat hile ve desise zekâsında yekta....? Lâle Devri kahramanı Üçüncü Ahmed, bütün vatanı soyar ve ırzına geçercesine fecî yeniçeri ayaklanmaları sonunda taht'a geçtiği zaman, memleket de Kavanoz Ahmed, Kalaylı Koz gibi serkerdelerin eline geçmişti. Cülusunun ertesi günü camie giderken, yolda, eski vezirlerin başlarını isteyen âsilere «evet!» demekten başka çaresi kalmamış, sadece zevk, sefa, rahat ve tenperverlik düşkünü «Padişahı âlempenah» Osmanlı tarihinin en nazik devrelerinden birinde, felâket gidişini durdurmaya en istidatsız biri olarak taht'a geçmiş bulunuyordu. Kavanoz Ahmed Paşa, yeniçeri isyanları yüzü suyu hürmetine bir kalemde sadrâzam olmuş ve sadrazamlığı rüşvet ve hırsızlık vasıtası bilmekten öteye hiç bir varlık göstermemişti. Öylesine hırsız ve irtikâpçı ki, istiflediği altınlara kinaye olarak halk kendisine «Kavanoz» lâkabını takmıştır. Artık rezaletleri ayyuka çıkıp Sadaret Mührü kendisinden istendiği zaman, bu kadar dirayet ve kabiliyetli(!) bir adama gösterilen kadirbilmezlik karşısında, mührü boynundan kaytaniyle beraber koparıp teslim etmişti. Arkasından Hasan Paşa, onun arkasından Kalaylı Koz Ahmet Paşa....Kalaylı Koz'un tarifi birkaç kelimeliktir: Yalancı, nefsini övmekten başka bir şey bilmez, koyu ahmak, kara cahil...İşte Baltacı Mehmed Paşa'nın en yakın dostu, sırdaşı ve haldaşı.... İkisi de Baltacı ocağından yetişme; ve hep beraber, Kavanoz, Kalaylı Koz ve Baltacı köşeleriyle bir cehalet, hamakat ve rüşvet müsellesi teşkil etmekteler....Kalaylı Koz Kıbrıslı, Baltacı ise Kastamonulu....İlk bakışta ayırd edici vasıfları, ruh ve fikirde zaif oldukları kadar beden ve adalede kuvvetlilik....Cüsse, kelle kulak yerinde.....«Haremi Hümayun» a bakmaması için saray kapısının solunda ve zemin katı şeklinde yapılmış bir bina....Derin ve rutubetli koğuşa bir taş merdivenle iniliyor, inilir inilmez, loş, kasvetli, hapishanevâri kalbe soğukluk geçirici bir avlu....Avlunun etrafında duvara yazılı kitabeler, çeşmeler, koğuşlar, ağalara mahsus oturma yerleri, kahve ocakları ve levhalarla ziynetli bir mescid....Bu kasvet ocağını cennetten bir köşe farzeden şair, kitabelerden birinin üzerine şu mısraı kondurmuştur: .Cennet âsâ bu cayı bihemtâ (Cennete benzer bu misilsiz yer) îşte Baltacılar Ocağının mekânı!...Kalaylı Koz ile Baltacı Mehmed'in, sarmaş dolaş, içinde yetiştikleri çevre....Sabahları güneşin ilk ışıkları bu Ocağa girmek için bir delik ararken, bir el, taş merdivenlerin başındaki demir kapının tokmağını vurur, Baltacılara vazife saatinin geldiğini ihtar eder; Baltacılar da, aralarında Kalaylı Koz ve Baltacı Mehmed, üzerlerinde Harem dairesini görmemeleri için uzun ve dik yakalı elbiseler, Dârüssuade ağalarının içinden geçerler ve alacakları emre göre saray hizmetlerine koyulurlardı. Bu arada dikkat ettikleri tek nokta, ağalardan birine yanaşmak, göze girmek, oradan daha yükseklerine görünmek. Padişahın dikkat nazarına kadar sokulmak ve Sadrazamlığa giden yolu açmaya bakmak....Sadrâzam olmanın, ne mektep, ne irfan, ne akıl, ne fikir ne eser, ne tecrübe, hiçbir liyakat ölçüsüne ihtiyacı düşünülemez. Bilhassa saray entrikalarında ihtisas ve hile dehâsı, birinci kıymet....Bu kıymette Baltacı Kastamonulu Mehmed, bir taneydi. Baltacı Mehmed Paşa, en yakın arkadaş ve omuzdaşı, Kalaylı Koz'u sadaretten düşürmek ve yerini almak için olanca hile ve desise kabiliyetini kullandı, Kalaylı Koz o derece ahmak bir insandı ki, o sıralarda İstanbul sularında görülen büyük bir balık münasebetiyle, vezirlere: — Ben kaptanlık ederken Akdeniz'de öyle bir balık gördüm ki, boyu Sarayburnundan Eyyüb'e kadar uzanırdı. Demiş ve kimse kendisine: — Nasıl olur Paşam, insafa gel! Diyememişti. Kendisini sırma ve altın tellerle maskara kılığına sokan, Padişaha karşı bile caka satmaktan geri durmayan, hattâ «taht'a geçişini bana borçlusun:» demeye getirecek kadar ahmaklık ve küstahlıkta ileriye gider, bu adamı düşürmek için zaten fevkalâde bir zekâya ihtîyaç olmamak lâzımdı. Baltacı, Kalaylı Koz'a, en yakın adamı gibi görünmüş, onunla Baltacılar Ocağının omuzdaşlık havasını riyakâr tavırlarla devam ettirmeye çalışmış, her hareketi ve sözünü hikmet diye göstermiş ve eski Sadrâzam devrinde saraydan uzaklaştırılmışken. Kalaylı Koz zamanında Kaptan Paşalığa getirilmişti. Şimdi bütün gaye, efendisini düşürüp yerine geçmek....Baltacı Mehmed Paşa, artık hile dehâsını işletmenin vakti geldiğini anladı ve tertibini yürürlüğe çıkardı. Kalaylı Koz'un kethüdalığından kovulma Osman Ağa ile birlik oldu ve plânlan başarı kazanırsa Osman Ağa'yı, Dahiliye Nazırlığına denk makama getireceğini vâdederek kazandı. Peşinden Kalaylı Koz ile Kızlarası'nın araları açık olduğunu öğrenip Ağa nezdinde tertibine yardımcı bir kanaat zemini hazırladı. Derken Kalaylı Koz'u Şeyhülislâma musallat etti ve Şeyhülislam'ın ihtilâl çıkarmak teşebbüsünde olduğunu telkin ederek bunu Padişaha haber vermesini söyledi. Ahmak Sadrâzam, gözü kapalı, bu teşviki yerine getirdi, Şeyhülislâmı Padişaha müzevirledi, fakat ispat etmeye davet edilip hiçbir delil gösteremeyince apışıp kaldı. Padişah Kızlarağasına fikrini sordu, o da Kalaylı Koz'un ele alınmaz, yerinde tutulmaz bir adam olduğunu söyledi. Hilekâr Baltacı bu kadarla kalmadı, tekrar Kalaylı Koz'a koşup Padişahtan bir sual gelecek olsa, haberi Ocak ağalarından duyduğunu söylemesini tenbih etti. Oyuncak Sadrâzam, kendisine felâket kurşununu çekecek olan bu tavsiyeyi de yerine getirdi. Öte yandan yeniçeri büyükleriyle temasa geçti; kendilerine yüksek mansıplar vâdeden Baltacının kurduğu şahitler, asıl Kalaylı Koz'un, askeri isyana davet ettiğini söyleyip buna Şeyhülislâm ile Kızlarağasmın tesirleri de binince harikulade (mizansan) muvaffak oldu ve Kalaylı Koz düştü, yerine Baltacı Mehmed Paşa Sadrazamlığa getirildi. Baltacı Sadrâzam olur olmaz Osman Ağa'yı İçişlerinin başına, yalancı şahit Tortumlu İbrahim ağayı da Yeniçeri Ağalığına getirdi ve devlet işlerini, görülmemiş bir alâkasızlıkla askıda bıraktı. Kendisine:— Bu alâkasızlık nereye varacak? Devlet İşleri ne zaman ele alınacak? Diye soran Padişah'a cevabı: — Ben bu işin eri değilim! İki öküzle çiftçi olmam gerektir. Bu1 Raşit Tarihinin Baltacı hakkında kaydı: «— Umuru din ve devlete dimağı iktidarı olmayıp ol mesnedi vâlâya kudumundan beri her kârı hîlü hud'aya mebni olduğundan asla kendüden bâisi zikri cemil olacak bir işe muvaffak olamayıp...» Raşit Tarihinin, kafasız, hilekâr ve hakkında iyi bahsedilmeye değer hiçbir başarısı olmayan, ahlâksız bir âciz diye kaydettiği Baltacı, ilk sadaretinden böylece sırf yetersizliği yüzünden atıldı ve Sakız'a nefyedildi. Ve işte şimdi o, hiçliği ortadayken getirildiği ikinci Sadrazamlığında Moskof'a açılan savaşın «Serdarı Ekrem»!, başkumandanı.... Türk, Moskof'a karşı, ahlâk, akıl ve kabiliyet yönünden en yoksun adamını bulmuş ve başbuğ seçmiştir. Baba ve oğul Köprülüler nerede?... Üçüncü Ahmed'in Rusya'ya harp ilân etmesinde bir tekaddüm olduğunu kaydetmiştik. Bu bir gerçektir ve Deli Petro'nun ummadığı, beklemediği bir zamana rastlamıştır. Yoksa hücum ondan gelseydi, maddî zaferine rağmen manevî bakımdan Türk hezimetiyle neticelenen bu savaşın maddî hezimetle de biteceğine şüphe yoktu. Padişah Rusya'ya harp ilân eder etmez, hemen ve gevşek seciyesinden umulmaz bir tarzda savaş hazırlığına girişti. Baltacı'yı «Serdarı Ekrem» tayin etti ve onun bu vazifeyi kıvırmakta ehil olmadığını söylemesine rağmen inadında ısrar etti. Valilere gönderilen fermanlarda toplanacak asker sayısı ve nakit miktarı ayrı ayrı bildiriliyor ve Anadolu valilerine toplantı yeri olarak Edirne, Rumeli valilerine de İsakçı sahrası gösteriliyordu. İddiaya göre Büyük Petro, harp ilânını haber alınca hiç hayret etmemiş, yalnız beklemediği bir âna isabet etmesinden yakınmış....Onun için eninde sonunda Osmanlılarla çatışma zaten çekinilmesi imkânsız bir iş....Bizans İmparatorlarının yerini tutmak ve Hristiyanî mânada eski Roma'yı yaşatmak, ona ilk hedef olarak da Türkiye'yi göstermek sevdasındaki bu adam, Türklerin tekaddüm edici taarruzlariyle, sadece zaman ve mekânı bizzat tayin edememiş olmanın zaaf tesiri altında bulunuyor, önünde Viyana hezimeti ve Karlofça muahedesi, Türk'ü mahkûm edici iki hüccet olmasına rağmen hâlâ Moskof'ta ve onun has temsilcisi Deli Petro'da, bin yıllık esaretin ukdesi yüzünden emniyet ve cesaret yoktur. Ona topyekûn karşı çıkabilmek için uzun hazırlıklara muhtaçtır ve henüz o gün gelmemiştir. Dâvası, baştan başa Türk hâkimiyeti altındaki topraklarda yaşayan Ortodoksluk dünyasını ele geçirmek olduğuna göre, işe bu noktadan başlamak ve Balkanları ayaklandırmak lâzımdır. Petro bu siyasetine yardımcı olarak Buğdan Voyvodası (Kantemir)i bulmuştu. Osmanlı nimetiyle yetişmiş, Osmanlılar sayesinde yükselmiş olan (Kantemir), kaydetmeye değmez ki, azılı bir Türk ve îslâm düşmanıdır. (Volter)in «Onikinci Şarl» eserinde kaydettiğine göre Voyvodalîğa tayininin ertesi günü Osmanlılara ihanet etmiş ve Çar'la anlaşmıştır. Pu anlaşmaya göre, Buğdan, Rusya'nın himayesinde bir prenslik olacak ve (Kantemir) le arkasından gelecekler, bu prensliği ömürleri boyunca idare edecekler...Bu vaad karşılığında Buğdan Prensi, Çar'ın emrine, 10 bin kişilik bir imdat kuvvetini hazır tutacak ve bu kuvvetin masrafı Çar tarafından ödenecek....Deli Petro'nun Prut Cengi başında siyasî tedbiri bundan ibaret değildi. Avrupa devletlerine birer (memorandum) göndermiş ve onda açıkçaİslâmlara karşı dinî bir siyaset takip ettiğini, gayesinin Rumları, Bulgarları, Ulahları, Sırpları Türk zulmünden kurtarmak olduğunu bildirmişti. Karadağ'a gönderdiği murahhası şöyle konuşturmuştu: — Osmanlı boyunduruğundan kurtulmak isteyen Ortodoks Hristiyanlar! Çarımızın emrine girin!!! O, sizi halâsa kavuşturmak için Türklerle savaşacaktır! Ve aynen, kelimesi kelimesine bir Avrupalı muharririn kaydettiği gibi, Çar murahhasa şöyle dedirtmiştir: «— Herkes vazifesini yerine getirdiği takdirde vahşi İslamlar Arabistan çöllerine kadar sürülecektir!» Ayrıca Makedonya ve Hersek Sırplarını elde etmek için binbir oyun; ve Kudüs piskoposlarından emrine icat ettirilen bir efsane: «— Kostantin'in mezarı üzerinde bir yazı keşfettim. Bu yazıya göre Türkler, Avrupa'dan sarı bir kavim tarafından sürülüp çıkarılacaktır!» Petro'nun biricik dâvası, Avrupa'nın çoktan unuttuğu salip, tek politikası da salibi kışkırtmak ve topyekûn Moskof emrine almak....Yani Türk'e karşı kullanmak....Türk'ün şahsında da İslam'a kılıç çekmek....
·
394 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.