Clegg hakkında sizin de imlediğiniz birçok nokta bana Robert Bloch'un biraz da Hitchcock'un sayesinde kültleşmiş karakteri Norman Bates'i anımsattı. Fowles'ın kendisinden 3 sene önce yazılan Psycho'yu okuduğunu ya da en azından filmini izlediğini düşünüyorum (ki İngiliz bir yazar İngiliz bir yonetmene kayıtsız kalamaz) Varlıkları ölü halleriyle elde etme tutkusu, anne takıntısı, nesnesi haline gelen canlıyı mahzende tutup zihninin derinliklerinde çürütme ve ancak egoyu temsil eden üst katta rahata erme, cinsel iktidarsızlık olmasa da cinsel istikrarsızlık vurgusu vs... Clegg'i Batesgillerden biri yapıyor. Fowles'ın biz okurlara armağanı ise Clegg'e Miranda ile bir simetri yaratmak. Tespitiniz çok doğru, Miranda tutsak edilen taraf olduğu için okurda öncelikli olarak özdeşleşme ve acıma yaratıyor ama Fowles olayları ve geçmişi bir de Miranda'nın günlüğünden anlatarak çapraz okuma şansı sunabiliyor okura. Miranda'nın akıbetine dair merakımızla bütün bunları es geçmeyelim diye daha romanın başında Miranda'ya ne olacağını hissettiriyor bize. Umut etme olasılığını kullanıp okuru romanın yüzeysel gözlemcisi vasfından çekip alıyor bu şekilde. İyi bir roman hakkında uzun uzun fikir fırtınası yapılabilen romandır. Koleksiyoncu'nun kalitesi sizin farklı rotalarda bakış attığınız bir sungu olmasından belli zaten. Sizinle nadiren aynı kitapta denk geliyoruz ama gelince de verimli oluyormuş demek ki😀