Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

320 syf.
8/10 puan verdi
·
13 günde okudu
Bu kitap aslında bir inceleme, genel kötülük hakkında oldukça kapsamlı bir çalışma. Kötülüğü incelemek, hayatımda kim bilir kaç kişinin düşüncesizce kötü davranışlar sergilediğini fark etmeme yardımcı oldu. Neden yapıyorlar peki? Arendt'in tanımıyla; düşünmeden, sadece "diğer herkes" bunu yapıyor diye. Hannah Arendt sadece Adolf Eichmann üzerinde değil, tüm Nihai Çözüm'ün bürokratik zalimliği üzerine de tartışıyor. Kitapta öznel ahlakının zorlayıcı ve rahatsız edici bir resmi çiziliyor, kimlik baskıları ve sosyal bağlam kapsamında gayet güzel bir aktarım yapılmış biz okurlara. Diğer yandan insanlığa karşı işlenen suçların yargılanmasında yer alan felsefi sorunlar ile boğuşmak benim açımdan çok zevkliydi. Kötülük problemi kadar iliklerimde hissettiğim başka bir felsefi problem yok. Sadece Tanrı'nın varlığı ya da yokluğu açısından değil, insan varoluşunun ve dünyanın değeri açısından da. "Ama iyi şeyler de var." Tamam, ama o iyi şeyleri ben ancak kötülüğü görmezden geldiğimde görebiliyorum. Ve kötülüğü görmezden gelmenin kendisi de kötülüktür. Diğer yandan "iyi şeyler de var" demek için önce kötülüğü bağışlamak gerek; başka bir deyişle iyi şeylerin varlığı kötü şeyleri haklı çıkarmıyor. Bu, hayatın sıfır toplamlı bir oyun olmasıyla açıklanabilir (kazanan için iyi, kaybeden için kötü bir oyun). En akıllıcası oyunu oynamamak. Fakat, yine de, ne bileyim.. Kötülük de yaşama dair. Kötülük içinde iyilik barındırdığı gibi, iyi görünen şeyde kötülüğe sebep olabilir. Salt iyi veya salt kötüyü tanımlayabilir miyiz? Schopenhaur felsefesindeki yanılsama olarak bakıyorum ben. Kötü bir renkse, iyi de bir renk. İyilik ve kötülük birbirinden ayrı zıt kavramlar olarak değil de birbiri içinde devinim sağlayan ve var oluşta birbirlerinin tamamlayacısı şeklinde algılıyorum. Dahili olmadığım ve anlamlandıramadığım kavramlar üzerinde de sorumluluk hissetmiyorum, fakat bu hissetmemek duygusal anlamda değil. Hannah Arendt Kötülüğün Sıradanlığı'nda (1963) dava sürecin- de kimsenin dikkatini çekmeyen bir konuyu da tartışıyor: İsrail basını Eichmann'ı bir cani, bir canavar, bir psikopat olarak gösterir. Oysa Arendt'e göre ne canavara ne de edebiyat yapıtlarında karşımıza çıkan şeytani kahramanlara benziyordur Eichmann. Ne onlara özgü bir kibri, ne onu yargılayanlara meydan okuyan bir şeytaniliği, ne de olağanüstü bir kötücüllüğü vardır. Tersine fazlasıyla sıradan, insanı ürkütecek kadar normaldir. Hep aynı beylik laflarla konuşuyor, basmakalıp olmayan tek bir cümle bile kuramıyordur. İdamından önceki son sözleri bile yasalara saygılı bir vatandaş olmanın kıvancını yansıtan klişelerle doludur. Binlerce Yahudiyi gözünü kırpmadan ölüme sevkeden bu adam ne bir davaya inandığı için partiye katılmış, ne de aslında katıldıktan sonra inanmaya başlamıştır. Kavgam'ı okumamıştır; parti programını bile doğru dürüst bilmiyordur. Karşımızda Yahudilerden nefret ettiği için Nihai Çözüm'ün gereğine inanmış bilinçli bir dava adamından çok, görevinde yükselebilmek için üstlerinin talimatlarını harfiyen yerine getiren bir devlet görevlisi vardır. Partiye neden katıldığı sorulduğunda işsizlikle ilgili basmakalıp lafları tekrarlar. Nitekim Nihai Çözüm ona başka yerde bulamayacağı bir kariyer imkânı sunmuştur. 1937 ila 1941 arasında dört kez terfi eder; teğmenlikten yarbaylığa kadar yükselir. Hitler'i onun için önemli kılan, onbaşılıktan başlayıp seksen milyonun Führer'liğine yükselebilmiş olmasıdır. Kötülüğün Sıradanlığı'nı oluşturan yazılar 1961 'de New Yorker dergisinde yayımlandığında büyük tepki toplamış. Kudüs'deki yargılamanın bir "gösteri" olarak yürütüldüğüne dikkat çektiği için Nazileri savunmakla eleştirilir Arendt. Kudüs'e yerleşen Gerhard SchoIem'Ie arkadaşlığı bu yüzden sona erer. Ama gerçekleştirilen fiilin korkunçluğuyla bu fiili gerçekleştiren kişinin sıradanlığı arasındaki çelişkiyi vurgulamasıyla bile tepki toplamaya yazgılıdır Kötülüğün Sıradanlığı. Dünyanın en sıradışı cinayetlerinden sorumlu olan bu adamın bu cinayetleri olabilecek en sıradan nedenlerle, görev duygusuyla ya da terfi edebilmek için işlemiş olduğu gerçeği, bir psikopat olduğu gerçeğinden çok daha ürkütücüdür. Eichmann'ın yükselme isteği kendi başına kriminal değildir (üstünün yerine geçmek için onu öldürmeye kalkışmamıştır Eichmann); ona terfi yolunu açan görevin, başkalarını ölüme sevketmek olduğu gerçeği üzerinde hiç düşünmemiştir sadece. İşte Arendt'e için kriminal ilkelere göre örgütlenmiş bir toplumda kötülüğün bu ürkütücü sıradanlığı, insanın doğasında var olan tüm kötücül güdülerin toplamından daha büyük bir felakete yol açmış. Eichmann'ın gerçekten bu kadar sıradan mı olduğunu, yoksa sıradanlığı (Arendt'in deyişiyle "banalliği") mahkemede bir uyum stratejisi olarak mı kullandığını tam bilemeyiz. Öyle olsun ya da olmasın, sıradanlıkla kötülük arasındaki ürkütücü bağ üzerinde düşünmemiz gerekir. Çünkü bu bağ sadece Eichmann'ın Yahudileri ölüme sevketmek gibi bir göreve neden itiraz etmeyi aklından geçirmediğini değil, Eichmann'ı yargılayan ülkenin pilotlarının Filistin halkının üzerine bomba yağdırırken neden üstlerinden aldıkları talimatlara itiraz etmediklerini de sormamızı sağlar. Bu gerçekler tekrarlanabilir mi diye de düşündürtmüyor değil. Eh, İtalya'nın yeni başbakanı ırkçı oluşu ile şu an ki konumuna geldi. Üstelik tarihi bir farkla; haritada neredeyse herkes faşist hanımefendiye oy vermiş. Meloni, İtalyan diktatör Mussolini'yi destekleyen eski açıklamaları yüzünden büyük bir sansasyon yaratmıştı. Malum, dünya genel anlamda popülizm ve aşırılık seviyor. Birileri çıkıp, gözlerini açarak milliyetçilik nidaları söylemlerinde bulununca alkışlar yükseliyor. Sanki Meloni, Afrika'daki veya Ortadoğu'daki insanları düşündüğü için Macron'a posta koyuyor; İtalya'nın sömürge planlarına Fransa engel olduğu için insan hakları üzerinden çakma bir popülizm konuşması yapıyor. Yarın öbür gün, İtalya ve Türkiye arasında akdeniz petrolleri üzerine gerilim yaşandığında da bu kadını desteklerler mi bilemiyorum. Neyse, fazlasıyla kişiselleştirdiğimi düşünerek burada kesiyorum. Baya dolmuştum şu Meloni'yi ülkemizde çok yücelttikleri için burada patladım. Ve evet, kitapta da bahsedildiği gibi, tüm bunlar faşizmin ayak sesleri. Kullandığım kaynaklar, 1) Nurdan Gürbilek - Sessizin Payı
Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün SıradanlığıHannah Arendt · Metis Yayınları · 2012692 okunma
·
988 görüntüleme
yeşil okurunun profil resmi
Tarihi, felsefeye tercih ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.