Öyle bir sondu ki ya inanamadım ya da inanmak istemedim. Ne acılar çekti Dilber başına neler geldi ama sonunda olana inanamadım. Osmanlı 19. yy. son dönemlerinde insan ticareti sonucu Kafkaslardan alınıp İstanbul'a getirilen sekiz yaşında küçük bir kızın, Dilber'in hikayesini okuyoruz. Annesinden, vatanından zorla ayrılıp, başka birilerine hizmetçi olarak mal gibi satılıp, horlanan, aşağılanan, dayak yiyen minik bir yavrucuktur Dilber. İlk satıldığı evden firar edişi büyük bir heyecandır ama başarısız sonu da bir o kadar büyük üzüntüdür. Dilber'in çileleri bununla da kalmaz büyüdüğü ve başka bir eve satıldığı zamanlarda imkansız bir aşka tutulur. Çektiği acılar yetmez gibi bir de şimdi aşkın ateşini taşıyacaktır kalbinde. Dönemi eleştiren, masum bir kız çocuğu üzerinden bize güzel dersler veren çok iyi bir kitaptı Sergüzeşt. Geçmişte "halayık, odalık, cariye" gibi kavramların oluşması, bunların var oluşu beni rahatsız eden bir durumdur. İnsanların bir mal gibi alınıp satılması, onun değersiz bir hiç olarak görülmesi kendini de hizmet edilmeye layık bulunması gerçekten olmaması gereken şeyler. Karakterler arasında konuşmada da evlilik ile ilgili çok güzel tespitler vardı. Asalet ve servet yerine güzellik ve masumiyetin yer alması gerektiğini ifade eden muhteşem cümlelerdi. Hem acıyarak, üzülerek hem de cümlelere hayran kalarak okudum. Samipaşazade Sezai çok etkili ve uzun cümleler kurarak insanı büyüsü altına alıyor. Kitabın sonundaki Mizancı Murat'ın incelemesi de harikaydı. Herkese bu klasik kitabı tavsiye ediyorum. Mutlaka okunmalı bence.

SergüzeştSamipaşazade Sezai · İş Bankası Kültür Yayınları · 201946,1bin okunma

·

225 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Ahmet Gökburu