Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

423 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
''Kelebek Koleksiyoncusuna''
Rus Edebiyatı Dersleri adı altında, bir anti komünizm propagandası da diyebiliriz bu kitaba. Rus asıllı Amerikalı yazar. Şöyle bir özgeçmişine baktığımızda: * ''1899'da St. Peterburg'da aristokrat bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Annesi Yelena İvanovna iyi eğitimli, babası Vladimir Dmitriyeviç ise entelektüel bilgiye sahip bir avukattı. Yetiştiği aile ortamı ve ailesinin imkanları Nabokov’a iyi eğitim imkanı sağladı. Özel eğitim gördü ve küçük yaşta İngilizce öğrendi. Ekim Devrimi ile birlikte Bolşeviklerin iktidara gelmesi üzerine ailesi ile birlikte 1919 yılında Rusya'dan ayrılarak önce Londra'ya geçti. Öğrenimini Cambridge Üniversitesi, Trinity College'de birincilikle tamamladı. (..) Kendisi gibi "göçmen" kategorisine girenlere karşı acımasız bir dil kullanmıştır. Göçmenlerin hissettiği kaybetmişlik duygusuyla kendisini yazmaya iten duygunun aynı şey olmadığını vurgular ve onların duyduğu nostaljiyle kendi hisleri arasındaki farkı ifade eder. Bu konuda şu ifadeleri kullanır: * "Sovyet diktatörlüğüyle eskiden (en azından 1917'den) beri devam eden kavgamın kaybedilmiş mallarla hiçbir ilgisi yok. Para ve topraklarını ‘çaldıkları’ için ‘Kızıllardan nefret eden’ göçmen tiplerden tam manasıyla iğreniyorum. Bunca senedir hissettiğim nostaljinin sebebi hafızamda orantısız bir şekilde büyüttüğüm, kaybedilmiş çocukluğumdur, kaybedilmiş paralara duyulan özlem değil." der.. Kaynak: Vikipedi * Aptal bir kişinin söylemleri, insanı en fazla güldürür, ancak, kurnaz ve bilgili bir kişiyse konuşan, elbette çok yönlü bakmak gerekir. (Benim adıma) sorun Komünizm karşıtı olması değil, eleştirmesi hiç değil.. Muhtemelen verdiği derslerin kitaplaştırılacağını bilmiyordu. İşin acı tarafı gençlere verdiği bu derslerde kullandığı dil. Ve bunu bilinçsiz yaptığına ya da tarafsız yaptığına inanmamam için yığınla sebep var notlarında. ABD ve Batı'nın ve hattâ Çarlık Rusyasının bile daha özgür olduğunu ifade edip; sorunu Marx, Lenin, Stalin ve dolayısıyla Komünizm üzerinden irdelemesi. Daha doğrusu döndürüp dolaştırıp sözlerini onlarla taçlandırması.!!! * Bir örnek: ''Bir alıntı yapacağım: ''Sanatçının kişiliği özgürce, kısıtlama olmaksızın gelişmelidir. Lakin istediğimiz tek bir şey var: İnancımızın kabul edilmesi.'' Büyük Nazilerden biri olan, Hitler Almanya'sının Kültür Bakanı Dr. Rosenberg böyle demişti. Başka bir alıntı: ''Her sanatçının özgürce yaratma hakkı vardır; fakat biz komünistler, onu planımız çerçevesinde yönlendirmek zorundayız.'' Lenin de böyle demişti. Bunların her ikisi de metinlerden yaptığım alıntılardır; durum bu kadar üzücü olmasaydı, aradaki benzerliğe bakıp eğlenebilirdik.'' (Sayfa: 35) * Nazilerin Üstün Irk tezi ile Lenin'in ''Sınıf Bilinci'' oluşturma çabasını aynı kefede değerlendirmesi. Dünyadaki asıl sorunun tam da ''Sınıf Sorunu'' olduğunun en güzel delillerinden biridir Nabokov. Çünkü sınıfının kalemşörlüğünü çılgınca yapmaktadır.. * Özgürlük yanlısı olarak lanse ettiği Abd'nin ve Avrupa'nın, insanlığın bütün gelişim sürecinde sömürgeleştirdiği ülkelere hiçbir noktada değinmeden -ki, Tom Amca'nın Kulübesi'ni 'bile' eleştirmesi bana çok şey ifade ediyor- doğrudan saldırısını Komünizme yapması, ''Bunca senedir hissettiğim nostaljinin sebebi hafızamda orantısız bir şekilde büyüttüğüm, kaybedilmiş çocukluğumdur, kaybedilmiş paralara duyulan özlem değil." sözlerinin, ne denli iki yüzlü ve kurnazca olduğunu apaçık ortaya koyuyor. * Bir diğer örnek: ''..''Duygusal'' ile ''duyarlı''yı ayırt etmemiz lazım. Duygusal bir boş zamanlarında gayet gaddar olabilir. Oysa duyarlı biri asla zalim değildir. İlerlemeci bir fikirden bahsederken ağlayabilen duygusal Rousseau, öz çocuklarını çeşitli düşkün evlerine dağıtmış ve hiç de içi sızlamamıştır. Duygusal bir ihtiyar kadın, papağanını şımartırken yeğenini zehirleyebilir. Duygusal politikacılar Anneler Günü'nü unutmazken, hasımlarını acımasızca ortadan kaldırabilir. Stalin bebeklere bayılırmış. Lenin operada, bilhassa Traviata'da ağlarmış. Bir asır boyunca yazarlar yoksulların basit hayatını methetmişlerdir, vs. Unutmayın ki duygusallıktan ve bu kapsamda Richardson'dan, Rousseau'dan, Dostoyevski'den bahsederken, aşina olduğumuz duyguların, okurda otomatik olarak geleneksel acıma duygusunu uyandırmak amacıyla sanat dışı biçimde abartılmasını kastediyoruz.'' (Sayfa: 158) * Sadece edebiyat üzerinden kitapları incelemiş olsaydı samimiyetine inanabilirdim. Ama öyle değil.. Tuzu kuru, hayata bir sıfır, galip başlamış, ağzında pipo, elinde onlarca kitapla, entelektüel görünümündeki kurnazların, bu dünyanın asıl sorunu olduğunu düşünüyorum. Cahil kesimin bir şeyleri anlamamasını anlarım. Onlar da ''bilinçli şekilde cahil bırakıldıklarını'' bilselerdi, zaten durum çok daha farklı olurdu. Kendileri ekmek kuyruklarında beklerken, bir kesimin saltanatları içinde ahkâm kestiği bir dünyada, ''NEDEN.?!'' ve ''NE HAKLA.?!'' sorularını sorabilmek için, önce bilmek gerekir.! Dünya tarihine baktığımız zaman, bütün o gösterişli sarayların sefalet içindeki yoksulların sırtlarında yükseldiğini ve içlerinde yaşanan hayatın kıyısından köşesinden o yoksulların geçemediğini görürüz. İşte bunu görememeleri ve o soruları soramamaları için yoksul halkın okumaması ve bilmemesi ve dolayısıyla soruları sorabilecek kadar zihninin gelişmemesi, bu entelektüel (!) takımı için önemlidir. Okusalar bile, tam da Nabokov'un yaptığı gibi, taraflı eğitimi alttan alta gençlere zerk ederek, ''kendileri gibi'' entelektüellerin yetişmesi yegâne amaçları oluyor. Edebiyat âşığı bir insanım. Elimden geldiğince okuyup anlamak gayretindeyim. Konu siyasi mi.? Evet siyasi.! Edebiyat adı altında işlenen bir propaganda. Bu yüzden bu cümleleri sarf etmem gerekliydi.! Gelelim Nabokov'un Rus yazarlarına bakış açısına. Aslında benzer bazı söylemleri Bedrettin Cömert'in Eleştiriye Beş Kala Kitabı'nda da görmüş ve müthiş haz almıştım. Ki, benim için ''en iyi şair'' olan Nâzım'ı bile eleştiriyordu, ondan sonra Nâzım'ı okurken bir de o gözle okumaya başladım. Ve hak verdim. Sorun, Nabokov'un eleştirmesi değil, taraflı olması. Merkeze ''edebiyatı'' almamış olması. Kaldı ki, her ne hikmetse (!) Tolstoy'a gösterdiği ilgi ve övgüyü konu alan sayfalara bayıldım. İlgi ve övgüsünden dolayı değil elbette.. Tam bir edebiyatçı gibi incelenmiş muhteşem bir çalışmaydı. Şu satırları bu notlara alabilmesi de Nabokov gibi bir kişinin ne denli yanlı olduğunu gösteren bir işarettir bana göre: * ''İnsanı üzen, onun gerçekle yüz yüze geldiğinde kendi benliğini her zaman tanıyamamış olmasıdır. Şu öyküyü pek severim: Yaşlılığında, kasvetli bir gün, roman yazmaktan vazgeçişinden yıllar sonra, eline rastgele bir kitap almış, ortasından okumaya başlamış, ilgilenmiş, çok hoşlanmış romandan, sonra adına bakayım demiş ve görmüş ki; Anna Karenin, yazan Leo Tolstoy.'' (Sayfa: 202) * Bu satırlar birebir Dostoyevski veya Gorki için yazılmış olsaydı, Nabokov böylesine övgüyle alır mıydı notlarına diye düşünmekten de alamadım kendimi. İnandırıcılığını sorgulamadan.! * Dostoyevski başta olmak üzere, tüm Rus yazarlarının, aile yaşamlarından, ruhsal rahatsızlıklarına kadar inceleyip, ardından yarattıkları kahramanları birer birer irdelemesi ve bu hastalıklarla bağlar kurmasını okudukça hep şunu düşündüm: Evet, deha olarak nitelendirilen hiçbir insanın normal olmadığını zaten biliyoruz. -''Normal'' kime ve neye göre, bu da tartışılabilir.- Ve elbette, bütün edebiyatçı ve sanatçılar, kendi yaşamlarından damıttıklarıyla o eserleri ortaya çıkarıyorlar. ''Bunun benimle alakası yok, tamamen kurgudur'' gibi bir düşünceye inanmak için saf olmak gerekir. O halde öncesinde okuduğum Nabokov'un Lolita'sını da, bu gözle incelediğimde nasıl bir sonuç çıkar ortaya.? Tam da Nabokov tarzında incelediğimde.?! Bel altı mı oldu.? Eh, bel altına bel altı.! Dostoyevski'nin sosyalistlerle birlikte olduğu dönemde aldığı hapis ve sürgün sıralarında: ''Petro ve Pavel Kalesi'nde yargılanmayı bekledi; kalenin komutanı, atalarımdan General Nabokov'du.'' (Sayfa: 155) söylemiyle de zaten o ''çocukluk acılarının'' nerelere dayandığı anlaşılmayacak gibi değil.! Ayrıca ''Kelebek Koleksiyonu'' yapmak öyle basit bir şey değil. Kibrit kutusu ya da kartpostal koleksiyonuna benzemez. Bu da incelenebilir örneğin.! Ya da ''Vietnam Savaşı''nı desteklediği söylencesi.. Ne ilginç değil mi, bir akademisyenin ''savaş'' çığırtkanlığı yapması.! * Kitaptan faydalandım mı.? Elbette. Ve bundan sonraki Rus Edebiyatı okumalarımda da başvuracağım tekrar. Tam da kendisinin söylediği gibi: * ''Edebiyatla uğraşmanın bir yönteminden daha bahsedeceğim; bu en basit ve belki en önemli yöntemdir. Bir kitaptan nefret etseniz bile, nefret ettiğiniz yazardan farklı ve daha iyi bir bakış açısı yahut daha iyi ifade biçimleri tahayyül ederek, yine sanatsal bir haz alabilirsiniz.'' (Sayfa: 160) Bu cümleleri, elbette üzerinde konuştuğu eserler için sarf etmiş. Eh, şimdi dünya üzerinde Rus Yazarların okunma oranlarına bakıp -ki, o bu okuyucuları ''vasat'' olarak nitelendirse de- insanlığın, çektiği acılara tercüman olan kalemlere ne denli ihtiyacı olduğunu anlamak da, zor olmasa gerek. Nedir, Nabokov ve türevlerini rahatsız eden.?! İnsanların açlığı, yoksulluğu siyasi bir konudur ve bunun edebiyata yansıması, ''edebiyat'' üzerinden değil de ''siyaset'' üzerinden eleştirilirse, ''katmanlı siyasi edebiyat eleştirisidir'' demek de benim hakkımdır.! Sayın ''kelebek koleksiyoncusu.!''.!!!
Rus Edebiyatı Dersleri
Rus Edebiyatı DersleriVladimir Nabokov · İletişim Yayınevi · 201350 okunma
·
1 artı 1'leme
·
266 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.