Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

229 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Sevgi Soysal’ın, politik tarihimizin bir dönemi içinden çıkan romanı Şafak’ın iki önemli yanı vardır: İlki, 12 Mart gibi sıcak bir dönemin, öncesi ve yaşanan anlarıyla edebiyata yoğunlaştırılmış biçimde nasıl yansıtabileceğini, büyük bir başarıyla içselleştirebilmiş olması. İkincisi de, o dönemin içinden çıkan bireyleri kişilik ve kimlik sorunlarıyla birlikte yaratıcı biçimde yansıtabilmesi. 12 Mart, Şafak’ın mekân ve dış çevre betimlemelerinde bir koku gibi dolanır. “Sorgu” adlı ikinci bölümde roman kişilerinin Adana Emniyeti’nde geçirdikleri gecenin somut izlerini ayırabiliriz burada. “Baskın” bölümünde, Maraşlı Ali’nin ev sahipliğini yaptığı akşam yemeğine sinen hava, dönemin ruhunu yansıtır. “Şafak” bölümündeyse, Adana’nın kent kimliğinde aynı ruhu alımlayacaktır okur. Dönemin özellikle politikleşmiş bireyler üstündeki etkileri Şafak’ın birincil sorunudur. Oya’nın “ben” merkezli bir dünya kurmuş olmasının nedeni, “daha çok güzelliğe alıştırılmış” bir insan olarak yetişmesinin sonucudur. Baskına uğrayan odadakilerin hiçbiri Oya’nın yaşam kültürüyle yakınlık içinde değildir. Oya, kocasını bırakalım bir yana, çocuğunu da hiç aklına getirmiyorsa, bunu iki türlü okuyabiliriz: ya duyguları ve duyarlığı törpülenmiş bir politik kişiliktir ya da yazarının bıraktığı bir eksiklik yüzünden tamamlanamamış bir kişilik. Yazarının eksikliği yanında, Oya’nın çocuğunu bile aklına getirmeyen kişiliği mi gösterilmek istenmiştir? Sanırım, ustaca tasarlanmış Şafak’ta sonuncu olasılığın daha güçlü olduğu, ama buradaki boşluğun okuma biçimlerince doldurulması gerektiği belirtilebilir. Şafak’ın bir “12 Mart romanı”… anlattığı dönemin gerçekliğini roman kişilerinin iç dünyalarında, belli belirsiz davranışlarında, tepkilerinde tam da okura yol gösterecek biçimde anlatıyor Şafak. Romanın üç bölümü boyunca, iç dünyasında hem kendini, hem çevresinde oluşan dünyayı tartışır Oya. “Baskın” bölümünde, sofranın başına toplanmış roman kişilerinin toplumsal, kültürel, bireysel konumları önemlidir, ama iç dünyalarındaki sorgulamalarla onları birbirinden ayırmaya çalışır. Özellikle tahta kapının tekmeyle açılması anında, sofradaki kişileri de kendi toplumsal, kültürel konumları içinde yakalar Sevgi Soysal. Tekmenin vurulduğu anda, konuşan bir fotoğraf karesi dondurmuştur yazar. Dilin çok katmanlı yapısı, kurgunun çizgisel gelişimi içinde romanın birbirine eklenen katmanlarıyla güçlendiriliyor. “Sorgu bölümünde, Oya’nın sorgu gecesinde birbirinden farklı düzeyde yaşadıkları, iç konuşmaları, hapishane anılarıyla o gece arasında yaşadığı sorgulama; Mustafa’nın bir türlü kendiyle ve çevresiyle barışık olmama hali anlatılır. Romanın ağırlık noktası bu bölümde durur; roman sanki bu bölümün ağırlığını taşımak için yazılmıştır da, ”Baskın” bölümü yapılmış bir hazırlığı, ”Şafak” bölümü de romanın kahramanlarının yeni bir hayata nasıl başlayacaklarını gösteren sonu gibidir. Sevgi Soysal, ilk defa Şafak’ta sağlam bir roman yapısı kurmuştur. Şafak, gerçekte, sorunlar getiren bir roman. Yaşamanın içinden gelen ve kişilerin başkalarına değil kendi kendilerine sordukları sorular; yakın geçmişin özeleştirisi ile geleceğin sorumluluğundan çıkan, yaşamak kadar gerçek sorular… Aslında, Sevgi Soysal, Şafak’ı niçin yazdığını bu unutulmaz güzellikteki satırlarla açıklar gibi: Yaşanılanları unutmamak, bunlardan gerekli dersleri almak. Bunun içindir ki Feza’ya açıkça “Çünkü aslında şafak vakti değil…” dedirtir. Bunun içindir ki “susmak” sorununu çekinmeden, açıkça ortaya koyar: “Ölmeyi göze alanlar çıktı. Ama susmayı göze almak. Yeterince durulmadı bunun üzerinde. Deneyi yoktu bu işin. Susmanın nasıl zor olabileceği bilinmiyordu. İnanç ve dürüstlük, yüreklilik, susmak için yeterli sanılıyordu. Susmamak diye bir şey olamaz sanıyordu. Çok doğaldı susmak. Ama sonra, oralara götürülenlerin hepsi, çok acı bir biçimde öğrendiler ki, susmak, inanmakla, dürüst ve yürekli olmakla, yalnız bunlarla gerçekleşmiyor. Sevgi Soysal, Şafak’taki halktan kişilere büyük bir saygıyla bakıyor. Özellikle Maraşlı Ali’yi, Ali’nin karısı Gülşah’ı anlatırken. (Ali’yi ne güzel anlatır, tek cümlede: “Elleri, vücudu işçi, yüzü aydındı.”) Onlarda eleştirilecek yanlar aramıyor. Sevgi Soysal, Hüseyin’den az söz etmesine rağmen, Hüseyin’in kişiliğinde yaygın bir solcu aydın tipini, yardan da serden de geçemeyen solcu aydını, hayran olunacak bir başarıyla canlandırıyor. evli ve çocuklu olduğunu öğrendiğimiz Oya, romanın bitimine doğru kocasını ve çocuğunu anımsar: “Peki kocası? Peki ev? Peki çocuğu?” Kocasını ve çocuğunu niçin anımsamadığını şu sözlerle açıklamak ister: “Dönünce yepyeni bir yaşama başlamak. Boşanmak.” Yetersiz bir açıklama. Oysa Mustafa’yı anlatırken bu hataya düşmez; Mustafa “Karım, kızım, bütün olanlar, olacaklar, devrimci hareket…” diye düşünür; ayırmaz bunları birbirinden.
Şafak
ŞafakSevgi Soysal · İletişim Yayınları · 2012480 okunma
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.