Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

262 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Bir anlatıcının ağzından esrarengiz mimarlık tarihçisi Austerlitz’in hikayesini aktarıyor W. G. Sebald. Bunu özgün bir tarzla, kahramanının ağzından çıkan hayali cümleleri birbiri ardına sıralayarak yapıyor. Çok uzun ve karmaşık cümleler, gerçek ile kurgunun baş döndürücü bir hızla sürekli harmanlanması ve yazarın metni daha iyi anlamamızı sağlayacak paragraflarla ya da bölümlerle bölmeme konusundaki ısrarı, okuması gerçekten zor bir eser çıkarıyor önümüze. Tek bir cümlesinin 7.5 sayfa olduğunu buraya bir not olarak düşersem belki ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim. Ancak bu, ustalığı ile okuyucuyu çarpan bir eser. Anlaşılması zor, içine kapalı, asosyal bir karakter olan Austerlitz’i, konudan konuya atlayan tutarsız bir üslup ile çok da iyi betimliyor Sebald. Öyle ya, zeki ama kafası çok karışık bu garip insan gerçek hayatta karşımıza çıksaydı, aynı metinde gördüğümüz gibi daldan dala atlayan, tutarlılığı düşük, sonu gelmez uzun cümleleri ile konuşacaktı bizimle. Sebald dile hakimiyetindeki ustalığını, belli ki üzerinde uzun süre, ince ince düşünülmüş bu kurgusu ile taçlandırıyor. Romanın ana karakteri Austerlitz, anlatıcı ile 1960larda karşılaşan bir mimarlık tarihçisi. Romanın ilk yarısında, hakkında çok az şey öğrenebildiğimiz bu adamın, sanata ilişkin görüşlerini şehir tarihi ile harmanladığı sohbetleri izliyoruz. Fotoğrafik, etkileyici bir zekası olan ve İngiltere’de mutsuz bir çocukluk geçiren Austerlitz bize Avrupa’nın savaş sonrası değişen çehresini anlatıyor. Romanın ikinci yarısında ise Austerlitz’in gizemli köklerine odaklanıyoruz ve 2. Dünya Savaşı döneminde kaybolan ailesinin hikayesini öğreniyoruz. Çekoslavakya’da doğan ve Nazilerin baskısını arttırması sonucu Yahudi annesi tarafından henüz 4.5 yaşındayken İngiltere’ye gönderilen bir çocuk o. Evlatlık olduğunu bilen, ancak gerçek ailesi hakkında hiç bilgi sahibi olmayan bu akıllı çocuğun tüm hayatı, neden terk edildiğini bilmemenin acısı ile geçiyor. Yıllar sonra orta yaşlı bir adam olarak bir toplama kampında öldüğünü sandığı annesinin izini, ya da Paris’e kaçmayı başardığını düşündüğünü babasını ararken ise, akıl almaz zalimliklerle dolu Nazi Almanya’sından sahneler aktarıyor. Bu kadar küçük çocukların bile, kimin eline geçeceklerine, başlarına ne geleceğine bakılmaksızın gemilere doldurulup ülkeden gönderilmesi, yaşananların dehşetini gözler önüne seriyor. İngiltere’de yanına yerleştirildikleri ailelerin ilk iş olarak onların gerçek hayatlarına dair tüm evrakları ve eşyaları ortadan kaldırmaları da öyle. Almanların Avrupa’da son sürat yayılması sadece Yahudileri değil, bir şekilde Yahudilere destek verdiği ortaya çıkarsa aynı şiddetle cezalandırılacaklarını bilen Hristiyanları da dehşete sürüklüyor. W. G. Sebald Alman bir yazar. Üstelik babası daha en başlarda, 1920lerin sonunda Nazilere katılıyor ve önceleri gönülden, sonraları ise artık kaçamadığından savaş sonuna kadar Nazi askeri olarak görev yapıyor ve Almanya’nın yenilmesi sonrası hapis yatıyor. Sebald ise daha ilk gençlik yıllarından -hatta kendi deyişiyle soykırımı öğrendikten- itibaren büyük bir Nazi karşıtı; olanlardan sadece Nazileri değil, Avrupa İmparatorluğu kurma hayalleri ve güce olan tutkuları ile Hitler’e destek veren halkını sorumlu tutuyor. Halkını açık bir dille eleştiriyor, hatta affedemiyor. Yaşamının çok uzun bir kısmını ülkesinden uzakta, özellikle çok sevdiği Fransız ve İngiliz kültürlerine yakın geçiriyor. Bu romana BBC’de izlediği bir program ilham veriyor Sebald’ın. 3 yaşında bir gemiye bindirilip İngiltere’ye yollanan, Galli bir ailenin yanına yerleştirilen ve Yahudi kökenlerini silmek için kendilerine yeni kimlik verilen ikizler Lotte ve Sesi Bechhöfer’in yıllar sonra gerçek ailelerini bulmak için verdikleri çaba, Sebald’ın romanına ilham kaynağı oluyor. Bir yandan keyifli, zira Sebald’ın ustalığı dikkat çekiyor; diğer yandan odaklanması ve okuması gerçekten çok zor bir eser bu. Üstelik bir günde başlayıp bitirme gibi bir şansınız yoksa bir sonraki gün nerede kaldığınızı hatırlayabilmek için gerilere gitmeniz gerekiyor; ki beni en çok yoran bu oldu. Güzel fotoğraflarla süslü ve mimarlık tarihi sevenler için daha da çekici olabilir. Bence güzel, sıcak, uzun bir yaz günü okumak çok daha keyifli olurmuş.
Austerlitz
AusterlitzW. G. Sebald · Can Yayınları · 200831 okunma
·
131 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.