1974'te, Beypazarı'nda vurulan son Anadolu Parsı'na adanan bu kitap yüksekokulu yarıda bırakıp askerliğini yaptıktan sonra çocukluğunu geçirdiği kasabaya geri dönen bir delikanlının hikayesini anlatıyor. Sık sık ormanda yürüyüşe çıkan bu delikanlı yoğun sislerin, yaprakların, dalların ardından bir görünüp bir kaybolan parsın peşinden gider. Pars neden yalnız , neden hüzünlüdür?
Anlatım ise hem çok gerçekçi hem de bir o kadar masalsı. Düş ile gerçek iç içe. Betimlemeler seni ormanda gezintiye çıkartıyor, yağmur damlaları tenine değiyor, puslu sisin ardından gözü görebiliyorsun, parsın hüznünü hissediyorsun. Kitabın ismi bile şiir gibiyken arka planda hüzünlü bir aşk ve aile draması da varken 92 sayfalık kitap kısa sürede bitiveriyor. Yazarla tanışma adına ise keyifli bir başlangıç olduğunu söyleyebilirim.