Romanın kurgusu kitapta adı verilmeyen bir sınır kasabasında geçmektedir. Nobel Edebiyat Ödüllü Coetzee aslında çok bilinen bir hikaye sunar bize.
Yerli halkın yaşadığı bu kasabaya devlet yerleşmiş ve zorla el koyduğu bu topraklara medeniyeti getirdiğini iddia etmiştir. Kendisi işgalci olduğu halde yerli halkı barbar ve istilacı görmüş, halka yaptıklarını savunmak için de “ devletin meşru müdafaası ve vatanın bölünmezliği “adı altında “devlet aklı” retoriğini savunmuştur bu devlet.
Ötekileştirme politikalarının olduğu her ülkede, zulmün sıradanlaştığı her coğrafyada ve vandallığın , şiddetin, işkencenin, hukuksuzluğun devlet adamlarındaki yozlaşmanın meşrulaştığı her zaman diliminde yaşanıyor olabilir tüm bu anlatılanlar. Ne de olsa “ söz konusu vatansa gerisi teferruattır.”
Yapılanların hiç kimse hesabını sormamakta, hiç kimse de bir hesap verme endişesi taşımamaktadır. Barbarların da kim olduğunun bir önemi yoktur. Önemli olan “Medeniyet “ adı altında uzak coğrafyalara gidip o yerlere el koymak, işgal edip yerleşmek, oranın asıl sahibi yerli halkı barbar olarak kabul ederek onları azınlık durumuna indirgeyip ötekileştirerek ve onları işgalci sayarak onlarla savaşmaktır. Ortada bir düşman yoksa da “ hayali bir düşman” yaratıp onunla mücadele etmektir. ( 2002 ABD-Irak savaşında da Amerika okyanus ötesinden “Irak’a demokrasi ve medeniyet getireceği”ni iddia ederek o toprakları işgal etmişti)
Beklenen “ barbarlar” kimdir, ne zaman gelecektir ve gelirlerse ne olacaktır, bu soruların cevabı yoktur. Yazar bu belirsizlik psikolojisinin insana neler yaptığını , nasıl yıkımlara ve buhranlara yol açtığını ustalıkla işlemiştir.
Romanın aynı adla filmi de çevrildi. Güzel bir filmdi. Yönetmen ve oyuncu kadrosu çok kaliteli. Johnny Depp başrolünde oynadı. Tavsiyem önce kitabı okuyun, ardından filmini izleyin.
