Hapishane, savaş, sevgi, aşk ve daha bir sürü zıtlık. Borchert karşısında durduğu, anlatmak istediği her şeyi böyle zıtlıklar içene koyup insanın kafasına balyoz gibi indiriyor düşüncelerini. Gerisi uzun bir sersemlik süreci . Kocaman bir kaosta kendini kaybedip aramak gibi.
Ama bu kitap öyle bir kitap ki bütün bu kaosu çok can yakıcı bir dinginlikle anlatıyor. Öyle bir sakinlik ki bazen siz cığlık atmak, bu kadarı da olmaz, olmamalı demek istiyorsunuz. Sonra gerçekler yüzünüze çarpıyor bu kadarı da oldu ve hala oluyor. Hala dünyanın bir yerinde çocuklar aç uyuyor. Hala savaştan kaçıp küçücük bir bota canını emanet eden bir anne ölüyor. Hala dünyayı kocaman bir sevgisizlik yönetiyor.
Borchert' in her öyküsü bir roman gibi. Sanki 26 yıllık ömrüne anlatmak istediği her şeyi sığdıramayacağını biliyor. Bu yüzden bu kadar yoğun her öyküsü. İnsanı da bu ölçüde yoruyor okurken. Ama kitabı okuduktan sonra geriye çok büyük bir iyi ki kalıyor. İyi ki Wolfgang Borchert' le tanışmışım ve iyi ki onun dünyaya isyanının bir parçasından haberdar olmuşum.