Maddeye hapsolan bir tefekkür ~bugünkü müspet ilimlerde olduğu gibi~ metafizik hududuna ulaşsa bile O'nu asla tatmin etmiyordu. Kâabına varılamaz hayal gücü, ufuklara isyan eden bir küheylân gibi kendine sonsuz bir mesaha arıyordu. «Sonsuzluk ve «Ötelerin Ötesi».
«Ölüm» gibi «Dipsiz Kuyular tam da O'nun harcıydı. Hayal iştihası ve tecessüsü okyanus gibiydi. O'nu âlemlerin müteal olan Rabbine ulaştıran bu iştihaydı. Bu bakımdan ruhu halâvet-i imana kanmış samimi bir mü'min olduğuna dünya ve ahiret şahidim.