Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

376 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Kürt meselesi aklımı üniversiteye gelip de Doğu'dan gelen dostlarla münasebet kurup uzun sohbetler yaptıktan sonra beni meşgul etmeye başladı. Bu raddeden sonra ise bugüne kadar entelektüel saydığım şahısların kıymetini sorgulamaya başladım. Bilhassa kendi cenahımın önde gelen mütefekkirlerinin bu konuya neden bigane kaldıklarını merak ettim. Onların buna hiç değinmemesinden duyduğum şaşkınlık merhum Sezai Karakoç'un hâtıralarında azamiye ulaştı. Zira Diyarbakır/Ergani'de doğan, Ağrı/Kösedağı'nda askerlik yapan; Gaziantep/Kilis'te sınırda kontrolörlük yapan; Mardin, Urfa gibi daha birçok ile de geziler tertip eden Karakoç bırakın Kürt meselesini, Kürtlerden bahsetmiyordu bile. İşte o andan itibaren Müslüman mütefekkirlere yönelik -benim için ilk ciddi tenkit- bir tenkit meydana geldi: Mütemadiyen idealizm kasarak hissiyattan ileriye gidememek bizi gerçeklikten koparmış. Türkiye üzerine kafa yoran insanlar olarak bir Kürt gerçeğine ırak kalmak kabul edilemez bir şey olmalıydı. Üstelik gerek Necip Fazıl'da, gerek Salih Mirzabeyoğlu, Sezai Karakoç, Cemil Meriç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören ve daha birçok düşünürde bunların izlerini görmemek, adeta bir Kürt'süz Türkiye'nin yol haritasını çıkarmaları onların entelektüelliğini ve bütüncüllüklerini bir daha düşünmeme yol açtı (Burada entelektüelliği Edward Said'in tanımı ile ele aldığım için kullanıyorum). Elbette yok saymak sadece bahsetmemekle olan bir şey değil, İsmet Özel gibi, Kürt meselesinin olmadığını doğrudan söyleyen ve bu meseleden neşvünema bulan taleplerin Kürtlere Amerikalılar tarafından dikte edildiğini söyleyenler de vardı. Ayrıca bu konuyu konuştuğum bir İsmet Özel okuru, bugüne kadar Kürtler Türklüklerinden memnundular, dedi... Sonra da İslâm'da buluşmaktan bahsetti. Bu görüşlerin gerçeklikten kopuk olduğunu ifade etmek isterim. Bu insanların Allah'tan gelen haklarının teslimi gerçekleşmeden İslâm'da birleşmemiz de pek mümkün gözükmüyor, sevgili dostum. Peki Kürt meselesini ele almamak bu düşünürlerin Türkiye üzerine fikirlerine halel getirir miydi? Birkaç sene evvel, hayır, diyeceğim suale bugün, evet, diyebiliyorum. Zira Karakoç'un Kutlu Millet İdeali de, Necip Fazıl'ın Büyük Doğu fikri de, en azından zahirde sadece Türk söylemi ile inşa edilen diyalektiklerdi. Bu sebeple de Kürtlerin Müslüman olmaları sebebiyle ya da Çanakkale'de birlikte harp etmişliğimizi ifade ederek bu durumun yarattığı eksiklik kapanacak gibi değil. Bilhassa 1923'ten başlayarak ifa edilen bir sindirilme tatbik edildi. İnsanlar dillerinden kopmaya icbar edildi. Müktesebatlarını tekemmül ettirmekten yoksun bırakıldıkları gibi Kürt ya da Kürtçe tek kelime ettikleri için cürüm işledi sayıldılar. Bütün bunların neticesinde PKK 1978'de bir gerçeklik olan Kürt meselesine eklemlendi. Lâkin günümüzde bile PKK'nin salt bir terör örgütü olduğunu söylemek geçer akçe durumunda. Peki gerçekten öyle mi? Gerçekten şerait İlker Başbuğ'un dediği gibi "Kürt meselesi yoktur, PKK sorunu vardır"dan mı ibaret idi? 40 yıldır ordunun ve siyâsîlerin izhar ettikleri üzere bu dağları dümdüz ederek sonuçlanabilecek kadar namlumun ucunda bir mesele miydi? Tarih böyle olmadığını gösteriyor. Zira bu ülkede 27 Mayıs cuntasından Cemal Gürsel, "Kürt yoktur. Ben Kürdüm diyenin yüzüne tükürürüm." diyebildi. 12 Eylül'ün mimarlarından Kenan Evren, Kürtçeyi yasaklayabildi. İlkokula başlayan ve Kürtçeden, yani anadillerinden başka bir dil bilmeyen talebelere Türkçe icbar edilebildi. Bu yasağı kaldıramayan kişiler cezalandırıldı. Hatta birtakım talebeler, muallimler tarafından muhbir olarak vazifelendirilip evlerine kadar Kürtçe konuşup konuşmadıkları denetlenebildi. Bu ülkede Mahmud Esad Bozkurt çıkıp da bu ülkede tek hak talebinde bulunacak kişilerin Türkler olduğunu ve diğer ırkların tek vazifesinin efendiye kölelik olduğunu söyleyebildi. Dersim soykırımından evvel Fevzi Çakmak, "Dersimli okşanarak kazanılmaz." diyebildi. "Yüksek memurlara müstemleke yönetimlerinde yetkiler verilmeli" diyebildi. Hatta 1940'ın CHP Raporu'nda "Kürtler sindirilmelidir." ifadesi yer alıyordu. Peki sadece sözler mi sarfedildi? Hayır! 1989'da Cizre'nin Yeşilyurt Köyü'ne askerî bir baskın düzenlenerek muhtara ve köylülere dışkı yedirildi! Bu hâdise Türkiye'yi ilk kez AİHM'ye taşıdı ve mahkûm etti. Siz mâzisinde ve şimdisinde bu neviden tonlarca acı olan bir halktan nasıl polise ve askere öfke beslememesini bekleyebilirsiniz ki? Bakın burada meşru kılmaya çalışmıyorum. Sadece anlamaya çalışıyorum. Bu insanlar neden dağa çıktı? PKK, TSK'nin 40 yıllık mücadelesinin ardından nasıl hâlâ destek bulabiliyor? Dün ölenlerin bugün çocukları dağda. Bu motivasyonun kaynağı nedir? Murat Karayılan konuya dair "Biz dağa piknik yapmaya çıkmadık" diyor. İnsanların partilerini defaatle kapatmışssınız. Kürtçe seçim propagandası yaptı diye hapse atmışsınız. Partilerinin tezahür etmesinden de önce sürekli hakları savunmalarının yolunu kapayarak onları yeraltına itmişssiniz: Demeye çalıştığım, PKK sebep değil, neticedir. Türkiye her ne kadar silahların susması için çeşitli barış süreçleri geçirmiş olsa da iki tarafın sebatkâr ve sabırlı olmaması neticesinde sonlandı. İki tarafında çeşitli talepleri vardı, fakat bunlar Türkiye sathında muhalefet tarafından Türk milliyetçiliği pompalanarak nasıl baltalandıysa, PKK sathında da bazı saldıralar sonucunda akamete uğradı. Fakat PKK bu belli başlı saldırıların bazı başına buyruk yöneticilerin altından çıktığını ifade ediyor. Onları da cezalandırmış. Türkiye'de bugününe kadar 29 Kürt isyanı çıktı. 28'i bastırıldı. Fakat 29. isyan olan PKK hâlâ bastırılabilmiş, değil. Bunun çözüme kavuşması için de iki tarafın aynen Britanya'nın İrlanda'nın ayrılmasını talep eden IRA örgütü ile nasıl masaya oturduysa öyle çözülmesi gerekiyor. Elbette iki olay aynıdır demiyorum, ama bunu çevre ülkeler nasıl çözüme kavuşturmuş diye bir bakmak lazım. IRA ile görüşmelerde iki tarafında büyük acıları vardı. Bunu bizzat kendileri söylüyor, hatta el sıkışmaktan bile büyük sıkıntı çekmişler. Fakat travmatize olmuş beyinlerle çözüm üretilemez. Herkes acısını içine gömerek barış sürecini başarıyla tamamladı. Şimdi diyebilirsiniz ki PKK'lılar mı acı çekmiş? Evet, çektiler. İki tarafta da analar çok ağladı. İki tarafında başka sebepleri var. Yine neticeye bağlı kalınıp namlunun ucundan çıkacak bir barış yok. Herkes elini taşın altına koyarak "neden?" sorusunu sormalı. Hasan Cemal'in salt bir PKK müdafaası yaptığı sanılmasın. Demokratik yönden eleştiriyor da. Meselâ 2004'te PKK'da bir kırılma yaşanıyor ve 1000'i aşkın insan kopuyor. Bunun başını Osman Öcalan ve Botan önderliğindeki hizip, PKK'nin dağılıp artık siyâsî mücadele vermesini savunuyor. Abdullah Öcalan bu yüzden kardeşine "Hain!" diyor. Bundan sonra da ayrılan birçok kişi faili meçhullere kurban gidiyor. Daha kendi içinde demokrasiyi kabullenemeyen bir örgütün "demokrasi" söylemi ne kadar tutarlı olabilir? Gelelim Kürtçe anadilde eğitimin bölünme getireceği tezine. Bu görüş Türkiye'de kavmiyetçiliğin ne kadar derinlerde gömülü olduğunu ikrar eden bir ifade. Zira anadilde eğitim hakkı, amasız fakatsız Allah'ın insana verdiği bir haktır ve bu siyâsî bir mesele olmaktan ziyade ahlâkî mükellefiyettir. Esas bunun tatbiki edilmezse bölünmenin geleceğini bilmeliyiz. İnsanlara haklarını vermezsen elbette bölünmek ister. İşte bu noktadan itibaren diğer ülkelerin "azınlıklar"ının anadillerinde eğitimi hususunda ne yaptıklarını incelemek lâzım. Buraya 2009 yılından bir rapor bırakıyorum: ab.gov.tr/p.php?e=44157 Bunlarda kitabın içinden bazı maddeler: -Güney Afrika'da Zulu'ların böyle bir hakkı olacak ama bizde Kürtlerin olmayacaktır. -İspanya'da, Katalanlar, ya da Basklar kendi anadillerinde eğitim görecek, ama Türkiye'de Kürtlerin böyle bir hakları olmayacaktır. -Fransa'da Breton, Bask, Katalan, Korsika, Alsas, Oksitan dillerinde eğitim hakkı olacak, ama Türkiye'de Kürtlerin olmayacak. -Britanya'da İskoçların, Kuzey İrlandalıların İskoç ve İrlandalı olmaktan kaynaklanan hakları olacak ama Türkiyeli Kürtlerin olmayacak. Şimdi elimize vicdamıza koyup kendimize samimi olup Kürtlerin bu hakkını -berbat bir ifade olduğunu kabul ediyorum- teslim etmeliyiz. Barışa giden yol çetrefilli, ama kan dökülmesinden yeğdir. Esasında daha birçok husus var, ama şimdilik bu kadarı kâfi. İyi okumalar. Barışa emanet olun!
Barışa Emanet Olun  Kürt Sorununa Yeni Bakış
Barışa Emanet Olun Kürt Sorununa Yeni BakışHasan Cemal · Everest Yayınları · 2011111 okunma
··
940 görüntüleme
Muhammed Çakmak okurunun profil resmi
Gerçekleri tarafsız ve hakkaniyetli bir şekilde dile getirmeye çalışmışsınız. Çok güzel bir inceleme olmuş, kaleminize sağlık ✨
Ömer okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim. Müşerref ettiniz. Bilmukabele 🌿
Bu yorum görüntülenemiyor
Okuma Güncesi okurunun profil resmi
Hakikatlerin dile getirildiği muazzam bir inceleme olmuş. Kalemine ve yüreğine sağlık kardeşim 👏👏 islami gruplar kürt meselesine hep ümmetçilik oynayarak uzak durdular. Ancak bu hiçbir zaman çözüm olmadı. Zira sadece hakikatin üstünü örttüler. Gerçek ümmet başka bir milleti kendisi içinde eriterek oluşturulmaya çalışılmaz. Her milletin kendini özgürce ifade edebileceği bir ümmettir gerçek olan.
Ömer okurunun profil resmi
Allah razı olsun, hocam. Çok teşekkür ederim 🌹
Bu yorum görüntülenemiyor
uçuşan bir kağıt parçası okurunun profil resmi
Maşaallah Allah, ilminizi arttırsın ve istifadeli kullanmayı nasip eylesin. Siz, benim çok memnun olarak takip ettiğim kitapseverlerdensiniz. Sizden çok şey öğreniyorum. İnceleme için ellerinize sağlık. 🌿
Ömer okurunun profil resmi
Allah razı olsun, hocam. Müşerref ettiniz. Ben de sizi memnuniyetle takip ediyorum. Bilmukabele. Çok teşekkür ederim 🌿
Ömer okurunun profil resmi
Bizim İslami cenahtan beklediğimiz tavrı burada ifadeye döktüğünüz için Allah razı olsun. Sayınızın çoğalması dileğiyle. Bahsettiğiniz yazarların gerçeklikten kopuk bir ümmet tasavvuru içinde olmaları ne yazık ki birleştirici olmaktan çok ayrıştırıcı-dışlayacı biçimde bozucu bir yapıya hizmet etmektedir. Sorunun temel kaynağına inilmeden koyulan tanımların da işi iyice çıkmaza soktuğunu da unutmamak lazım. Türklük üzerinden inşa edilen İslami çizginin tam anlamıyla İslami duyarlılığa sahip olunmadığı çıkarımını da yapabiliriz kolayca. Sağlam bir inşa için öncelikle ulusalcılık, milliyetçilik gibi sosa bulandırılmış anlayışları terk edip, hakkaniyetli ve enaniyetten uzak, birleştirici bir Ümmet anlayışını gaye edinmeliyiz. Tabi öncelikle birbirimizi anlamalıyız. Anlaşmak için ortak paydalarımız üzerinde tefekkür etmemiz gerekecek uzunca.
Ömer okurunun profil resmi
Sizden de Allah razı olsun hocam. Çok güzel bir tespit yaptınız. Teşekkür ederim.
uçuşan bir kağıt parçası okurunun profil resmi
Ben de teşekkür ederim. 😊🌷
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.