Gönderi

331 syf.
·
Puan vermedi
Jose Samarago - Körlük
Aracınızla trafik ışıklarında duruyorsunuz ve sadece bekliyorsunuz. Nihayet tam yola koyulacakken bir anda her yer beyazlaşıyor. Ve tek diyebildiğiniz kör oldum cümlesi oluyor. Sonrası ise tam bir kaos. Kitap okuyan okumayan herkesin ister istemez karşılaştığı kitaplar vardır. Sosyal medyada, yan masada, kütüphanede illaki bazı kitaplar görülmüştür. Körlük o kitaplardan biri. Sarı kapağından dahi kendisini tanımak mümkün. Ben anca okuyabildim ama pandemi gibi bir dönem sonrası okumanın da kitabın anlaşılabilirliğine etki ettiğini düşünüyorum. Saramago; Nobel ödüllü bir yazar. Kendisini eleştirmek elbette bana kalmamıştır. Ben kendine has kaleminden sizlere söz edebilirim. Kitap hakkında en dikkat çekici konulardan biri tüm hikâye dışından yazım olarak baktığımızdan koca bir paragraftan oluşmasıdır diyebiliriz. Konuşma çizgileri, noktalama işaretleri, bir sürü paragraf başı yok. Adeta bir paragraf ile direkt olarak konuya başlıyorsunuz ve paragraf bittiğinde kitap da bitmiş oluyor. Gözlerim diğer kitap türlerine alışık olduğu ve ilk Saramago kitabım olduğu için başta bocalasam da hızlıca adapte olabildim. Yazarın dili ise bir harika. Akıp gidiyor kitap. Zaten konu olarak enteresan olmasıyla sizi merak ettiriyor, yormuyor. İçine çekiyor, sizi etkiliyor, bazen gerçekten tekme tokat dalıyor ve sizi özgür bırakıyor. Kitabımıza içerik olarak bakalım birazda. Adını bilmediğimiz bir ülkede bir anda insanlar kör olmaya başlıyor. Ancak görece bildiğimiz her yerin kapkaranlık olması değil her yerin beyazlaması ile farklı bir körlükten bahsedilebilir. Yine de nihai sonuç bir kişi dışında kimse göremez oluyor. Karakterlerin isimlerini bilmiyoruz. Onları bazı özellikleri sayesinde yazarın nitelendirmesi ile tanıyoruz. Örneğin kör olmayan kişi doktorun karısı. Tüm ülkenin kör olduğu bir yerde bu kadın neden kör olmuyor sorusunun cevabı kitapta yok. Bu noktada kişisel bir yorum getirmek istiyorum. Kitabın sonunda da görülen ve tümüne aslında bir anlamda hâkim olan düşünce körlüğün felsefi yaklaşımı, yani aslında hepimiz körüz. Gören körleriz… Kitap boyunca doktorun karısı o denli “insan” olarak kalabiliyor ki bence bu düşünce sisteminde zaten kör olmayan tek kişi belki de o kadındı. Yani gözlerini kaybetmesi ile fark edeceği bir düşünce yoktu onun. Bu kısımda örnek vermek adına bilgi vereceğim kitap hakkında. İlk körler hükümet tarafından ayarlanan kullanılmayan akıl hastanesi binasında karantinaya alınıyorlar. Evlerine gelen araçlar onları götürürken bu kadın eşi gideceği için yalan söyleyerek kör oldum bende diyor. Çünkü eşini orada yalnız, kör bir halde bırakmak istemiyor. Gerçekten seviyor ve büyük bir fedakârlık gösteriyor. Aslında zamanla kendisinin de zaten kör olacağını düşünse de bu hiçbir zaman gerçekleşmiyor. Ancak karantina sürecinde ve sonrasında belli bir grup körün idaresini eline almış hepsinin bakımını üstlenmişken benim dikkatimi çeken kadının anneliği oldu. Kendini hiçe sayarak herkes için var olan bir anne o. Gerektiği yerde hepsini yediriyor, bakıyor, seviyor, onlar adına üzülüyor. Tanrısal bir karakter olduğunu düşündüm yer yer hatta. İtiraf etmek gerekirse empati yapmayı denedim ve başaramadım. Onun kadar bu denli sonu olup olmayacağını bilemediğim bir çabaya girebilir miyim, sanmıyorum. Kaldı ki herkesin kör olduğu bir dünyada yalnız onun görmesi bir zaman sonra işkenceydi bana kalırsa. Tüm pislikleri, tüm yaşananları, görülmedikleri için insanların rahatça gerçekleştirdiği her eylemi o gördü. Akıl sağlığını koruyabilmesi kitabın bir mucizesi. Bir farklı bakış açısından yaklaşırsam da kitabın anlatımı adına zaten birinin görüyor olması gerektiğini düşünüyorum. Elbette yazar ki Saramago gibi bir yazar herkes kör olsa dahi bu kitabı anlatmanın bir yolunu bulur da ama etkileyiciliği azalırdı. Onlardan birini, o dünyadan birini kör yapmamalıydı ki biz her şeyi gerçekliği ile görmeli ve bir insanın duyguları ile okumalıydık. Yoksa yine her şeyi görürdük ancak bu kadar içine girebileceğimizi düşünmüyorum. Saatlerce bu kitaptan ve doktorun karısından bahsedebilirim ancak son olarak kitabın sonlarına doğru aslında herkesin kör olması nedeniyle zamanla kendisinin de körleşeceğinden bahsettiği yere vurulduğumu söylemeliyim. Gözlerinin körleşmesinden bahsetmiyor varlığının görülmemesinden bahsediyor. İnsan olarak ruhi anlaşılmamızı önemsiyoruz elbette ama fiziki görülmenin de ne kadar hayatımıza etki ettiğini bence buradan anlayabiliriz. En önemli karakter bence doktorun karısıydı. Kitabı ne kadar içselleştirdiysem yazar gibi koca bir paragraf yazıp bitiremiyorum. Körlük konusunu distopik olarak anlatan yazar sayesinde gözleri hakkında düşünmeyen yoktur. Kaldı ki okurken de fark ediyoruz ki görmek en temel işlevlerimizden biri. Şehirden zamanla temiz su kalmıyor mesela. Bunu düşünüyor müydüm kendi hayatımda bilmiyorum ama kitap fark ettirdi. Temiz su için evet bir arıtma sistemine yani insanlara yani gözleri gören kişilere ihtiyaç var. Yine elektrik için, yemek yemek için ve bir sürü şey için. O kadar temel bir şeyden yoksun kalan insanların tüm hayvani dürtülere dönüşünü de görüyoruz. Hayattaki doğruları gördüğümüz için mi yapıyoruz yoksa gerçekten ahlaklı mıyız acaba? Bence bunu düşünmeliyiz. Okuyun, okutturun ve farklı bir bakışı açısı getirin bence kitaba. Ben elbette kitap hakkında araştırma yaptım ama yeterli gelmiyor. Keşke Saramago’nun kendisi ile konuşabilseydim. Aslında çok tahmin edilebilir insanı davranışları, körlük gibi akla gelebilecek bir konuyu nasıl bu denli ilgi çekici kılabilmiş bilemiyorum. Evet ilk kitabım kendisinden ama büyük saygı duydum. Kendisiyle bir kahve içmek büyük mutluluk olurdu. Başka bir evrende, belki bir kafede içeriz. Çünkü, neden olmasın? Herkese keyifli okumalar dilerim.
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022104,6bin okunma
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.