Bir kültür, 16. yüzyılın bilimsel devriminden bu yana Batı’nın gelişiminde belirlediği hızlı tempoya ayak uyduramazsa otomatik olarak geri kalmış ve çökmüş olarak kabul edildi. Bu aynı zamanda o kültürün Avrupa sömürgeciliğinin müdahalesi için olgunlaşmış olduğu ve bir sonraki uygun fırsatta saldırıya uğramayı beklemesi anlamına geliyordu.