Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

192 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Alıntılarla Gidenin Ardından
Kriz döneminde geçirilen evreler: A:) YADSIMA Yadsıma, şoku emerek korkunç gerçeği yavaş yavaş sindirmemize yardımcı bir tampon gibi iş görmektedir. Mutlak yadsıma, genellikle çok kısa bir süre içinde gerçeğe boyun eğer. Ölü evini ziyarete gideriz ya da cenaze törenine katılırız. Bu dozdaki gerçeklik, bizi ölümün gerçekliğiyle yüz yüze getirir. Ancak gerçeğin bu türden sınanması eksik kalır ise yadsıma devam edebilir. B:) BÖLME Yadsımanın farklı bir türü olan bölme, zihnin bir yanının yitimi yadsırken diğer yanının da kabullenmesine izin verir. C:) PAZARLIK ETME Pazarlıkta, yitimin olduğuna dair daha yüksek düzeyde bir farkındalık söz konusudur. Ancak direnç bizi kaderle psişik pazarlıklara oturtacak kadar işi uzatmaktadır. Bu nedenle, ayrılıktan önceki son günlerimizi, haftalarımızı, saatlerimizi geri getirmeye çalışarak yeniden yaşarız. D:) SIKINTI Önemli bir insanı ya da bir şeyi yitirmek, reddedilmek ve güçsüzlük duygularını da harekete geçirdiğinden, yitimin gerçekliği yavaş yavaş içimize işledikçe iç sıkıntısı duyarız. Beden ısımızdaki yükselmenin fiziksel işlevlerimizde bir sorun olduğunu göstermesi gibi sıkıntı da psişik dengemizin bozulduğuna işaret eden bir çeşit duygusal ateştir. E:) ÖFKE Birisinin bizi istemeden terkinde bile geride kalmak bizi çileden çıkarır. Bir kadın kocasının motorsiklet kazasında ölümünden sonra, "Sonunda bir erkeğe güvenebildiğimi hissediyordum ve o...... çocuğu beni yine de terk edip gidiyor!" demişti. Boşanma ya da terk edilme durumlarında, kapı kilitlerini değiştirmekten tutun da mahkemeye vermeye kadar çeşit çeşit öfke çıkarma yolu vardır. Ölüm durumunda ise toplumsal kurallar öfkelenmemize izin vermez. Öfke gerçekleri kabul etmeye başladığımızı gösteren sağlıklı bir işarettir. KEDERLİ KRİZ DÖNEMİNDE DÜŞLER Düşler, bilinçdışımız ile bağlantı kurarak arzularımızı yerine getirmemize yardım ederler. BÖLÜM 2 YAS İŞİ İlişkiyi değerlendirme ve bırakma İşte, bu uzlaşma dönemi yas işi (yas işlemi) olarak bilinir. "Yas işi" terimi herhangi bir yitimden sonra sağlamamız gereken iç ve dış uyumlarımızı tanımlamak amacıyla Sigmund Freud tarafından ortaya atılmıştır. PSİŞİK EŞLER Terk edilmiş olmamızın bizi terk eden kişiyle ilgilenmekten vazgeçmemiz anlamına gelmediğini açıklamış ve terk edenin duygusal varlığına yanıt vererek ilişkimizin sürmesini sağladığımızı belirtmiştir. Ben, bu durumu psişik eş (psychic double) olarak nitelendirdim. Psikanalistler bu kritik beceriye nesne sürekliliği demişlerdir Gerçek dünyamızda sürmekte olan ilişkimizden etkileniriz. O kişiden etkilenir ve psişik eşi buna göre yeniden gözden geçiririz. Ancak O kişi dünyamızı terk ettiğinde, gerçek dünya yaşantımız azalır hatta yok olur. Psişik eş ise sıcaklığını korur. Çünkü, ayrılık nedeniyle sıcaklık daha da kızışır. Yas işi, yitimin ateşini söndürmeyi ve psişik eşi soğutmayı da içermektedir. YENİDEN GÖZDEN GEÇİRME: İLİŞKİYİ TARTMA İlişkimizin bizim için ne anlam ifade ettiğini ve neyi yitirdiğimizi değerlendirebilmek için bağlantılarımızın yavaş çekim tekrarını yaparız, ilişkimizin üzerine oturduğu yüzlerce öğeyi ayrıştırır ve bunları anılanınızda, düşlerimizde, hayallerimizde yeniden oynarız. Sevgi dolu anılanınızı, mutluluk duygularımızı canlandırırız. Düş kırıklıkları, karşılanmamış beklentiler, çözümlenmemiş gerginlikler, onarılmamış yaralar, yeniden engellenmeler ise öfke ve üzüntü hissetmemize yol açarlar YAS İŞİNİN GEREKTİRDİKLERİ Yas işini yapabilme yetisi gelişimsel öykümüze bağlıdır. Doğduğumuz andan itibaren bir şeyleri geride bırakarak büyürüz. Bebek sütünü bardaktan içebilmek için annesinin memesini bırakmayı kabullenir. Yürümeye başladığında kucakta taşınmanın güvenliğini kaybeder. Tüm bu geçişler güvenli bir ortamda gerçekleşir ise çocuk iyi gelişir ve yas tutmak için sağlıklı psikolojik bir modele sahip bir yetişkin olma olasılığı da artar. Sağlıklı ayrılıklar da birbirinin üzerine inşa edilir. Ayrılıklar sağlıklı biçimde gerçekleşmemiş ise, yas işi daha yavaş seyreder. DIŞSAL YENİDEN YAŞAMA GEÇİRMELER Yası sonlandırmak için, psişik eşi bir anıya dönüştürürüz ve kendimizi onun gücünden kurtarırız. YAS İŞİ SIRASINDA DÜŞLER Düşlerimizin açık içeriğinden ya da anlattıkları öyküden yas işinin izlerini sürebiliriz. Bu türden düşler tipik olarak kederin öğelerini taşımaktadırlar: Geride bırakılmaya karşı duyulan öfke, yeniden birleşme arzusu, ilişkinin dinamiklerinin yeniden oynanması vb. YAS TUTMAYA BİR SON Yas tutma işi ne zaman biter? Bu soruya verilebilecek en gerçekçi yanıt; bizim için önemli olan hiç kimseyi ya da hiçbir şeyi bırakamadığımızdır. Bilinçdışı zaman tanımadığı için bir bireye ya da bir şeye duygusal yatırım yaptığımızda, onun psişik eşini zihnimizin derinliklerinde saklarız Bölüm 3 ACIMASIZ ARMAĞANLAR Büyümenin Bir Aracı Olarak Yitim Daha derin bir kavrayışın ötesinde ve pratik olarak yas işinin sonuna ulaştığımızda, yitirdiğimiz ilişkimizden gereksinim duyduğumuz bir şeyi kendimize atfederiz. Bunu özdeşimler yaparak başarırız ÖZDEŞİMLER Özdeşim; bir başka bireyin bir takım yönlerini, ülkülerini ve işlevlerini, genellikle istemediğimiz halde üzerimize alarak gerçekleştirdiğimiz bilinçdışı bir süreçtir. En erken özdeşimlerimiz; kişiliğimizi, karakterimizi, çekirdek değerlerimizi şekillendirmede en büyük önemi taşırlar. Bu süreç aynı zamanda bir çeşit paradoksu da içermektedir. Bir başka bireyin özelliklerini, ülkülerini, işlevlerini üzerimize aldıkça o bireye olan bağımlılığımız da azalmaktadır. Psişik eşin seçilen özellikleriyle özdeşimler yaparak, diğer bireyin en çok gereksinim duyduğumuz yanlarını içimize sindiririz. İlişkimizdeki iyi olan şeyleri alır ve onları kimliğimizin bir parçası yaparız. Zenginleştirici özdeşimler, kısa süre içinde yitirdiğimiz bireyin psişik eşinden ayrılmamıza yardıma olurlar. Bir zamanlar bize verilmekte olanı artık kendi kendimize sağlar hale geliriz. Bu şekilde psişik eşten ayrılabilir ve kaderin bir cilvesi olarak yitim deneyimimizle zenginleşerek içsel barışımıza yeniden kavuşuruz KOMPLİKE YAS BÖLÜM 4 RİSK ETKENLERİ KOMPLİKE EDEN KOŞULLAR Bazı risk etkenlerinin bireyi komplike yasa yatkınlaştırabileceğini biliyoruz: Yitirilen ve kaybeden arasındaki çözümlenmemiş meseleler, kişinin yas tutma kapasitesini zorlayan dış koşullar, geçmişteki çözümlenmemiş yitimler ve ayrılıklara dayanamayan bir duygusal yapıdır. Yasın ne zaman komplike olabileceğini kestirmeye çalışmak öncelikle bireyin kişisel öyküsünü ayrıntılarıyla bilmeyi gerektirir. YAS TUTMA YETİSİNİ BOZAN DIŞ KOŞULLAR Yas tutan bireyin, cenazenin planlanmasına katılması, ölen kişinin bedenini görmesi ve ard arda gelen başsağlığı dileklerim kabul etmesi, ölümü yadsımayı zorlaştırır. Yadsımayı zorlaştırmanın ötesinde bu törenler, kederle ilgili sorunların su yüzüne çıkması ve sağaltılması için de yararlıdır. Ani bir ölüme eşlik eden şok, yas tutma sürecini döndürebilir. Sonuç olarak; etkili bir biçimde yas tutabilmemiz için, öncelikle kaybetme fikrine katlanabilmemiz gerekir. Bir yitim için yas tutmakta olan bir birey, aynı esnada yeni bir yitimle karşılaşır ise kedere dayanma gücünün kalmadığını hissedebilir AIDS'E BAĞLI ÖLÜMÜN YASINI TUTMAK AIDS hastalarına karşı gösterilen hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık, AIDS'den yakınlarını kaybeden kişileri de içine alır. Bu kişiler genellikle destek sisteminden yoksundurlar. Adlan hakkında konuşacak kimseleri yoktur. Sıklıkla da gizlice kayıp yaşayanlar (hidden grievers) olarak adlandırdığımız duruma gelirler. Bizim kültürümüz ölen kişiyi değersizleştirir, insanı bundan daha çok yalnızlığa iten ne olabilir? Kurban kendi yarattığı kaderi için suçlandığından, AIDS'e bağlı ölümün kederi bir özkıyım için yas tutmaya benzetilebilir. KAYBEDEN VE KAYBEDİLEN ARASINDAKİ BİTMEMİŞ MESELELER Kederde göze çarpan önemli çelişkiler vardır. Örneğin, bir ilişki ne kadar mutlu ve olgun yaşanmış ise zaman ya da gelişme ilerlememizi gerektirdiğinde, o ilişkiyi bırakmak da aynı derece kolay olur. Burada ayrılmaların acı olmadığını söylemek istemiyorum. Ayrılık mutlaka insanın yüreğini sızlatabilir ancak ilişki bağımlı ya da ikirciklilik yerine tamamlayıcı ise, yası tam olarak tutabileceğimizden söz ediyorum. Tam tersi durumlarda da bu tezin doğruluğu kanıtlanmaktadır: Kaybettiğimiz kişiye ne kadar bağımlı isek, özgüvenimizi yükseltmek için bu kişiye aynı derecede fazlaca ihtiyaç duyarız. Dolayısıyla, o kişiyi bırakmamız da aynı derece güçleşir AŞILAMAYAN KAYIPLAR VE ERGENLİĞİN ÖNEMİ Çocuk güvenli ve sevginin olduğu bir ortamda büyümüş ise ayrılma, bireyleşme ve ödipal çatışmalar gibi önemli psikolojik uzlaşmalar sürecinde yüksek olasılıkla kendisi için gerekli olan desteği almıştır. Bir deyişe göre: iyi bir anne sadece yaslanılacak birisi değil, aynı zamanda yaslanmayı gereksiz kılan kişidir Martha VVolfenstein'a göre ergenlik süreci; yas tutma için ciddi bir provadır ve aynı dinamikleri içermektedir: Birey ergenlik sırasında, annesi, babası ve diğer aile bireyleri ile olan çocukluk ilişkilerini yeniden gözden geçirir. Bağlılığını arkadaş ilişkilerine aktarmak ve dünyasını genişletmek için onlara (ve onların psişik eşlerine) olan duygusal yatırımını hafifletir. Bölüm 5 YADSIMADA SAPLANMA Kriz Dönemindeki Keder Yas, kriz dönemindeki kederde donar ise birey genellikle bu döngü içinde takılıp kalır. CARL: KRİZ DÖNEMİNDEKİ KEDERİN İÇ İÇE GEÇEN GÖRÜNÜMLERİ Carl olgusu özetlenir. Bölme ve yadsıma var. KEDERİN YOKLUĞU Deutsch, kederlenememenin çocukluk dönemindeki çözümlenmemiş bir yitimden kaynaklandığını ve bastırılmış duyguların eninde sonunda bir ifade yolu bulacağını savunmuştur. Keder yokluğu gösteren bireyler, ölümü ya da acı verici yitimi yadsımazlar. Sadece yitimle olan bağlantılı duygularını yadsırlar. Buna rağmen, keder aşağıda bahsedeceğim Will örneğinde olduğu gibi, eninde sonunda ortaya çıkar. Bilinçli kederin yokluğunu uzun sürelerle gösteren yetişkinler, genellikle kendine yeten kişilerdir. Bağımsızlıkları ve kendilerine hakim olmalarıyla gurur duyarlar, duygulan küçümserler. Göz yaşlarım bir zayıflık olarak değerlendirirler. Bir kayıptan sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarım sürdürmekten gurur duyarlar. Meşgul ve etkindirler. Kayıpla fevkalade başedebiliyorlarmış gibi görünebilirler. Ancak, duyarlı bir gözlemci, onların gergin olduğunu ve çabuk öfkelendiğini fark eder. Kayıpla ilgili şeyler anımsanmak istenmez ya da kaybı anımsatan şeylerden kaçınılır. Doğal olarak, bu durumun çeşitleri vardır. Bazılarının neşesi biraz zorlama gibi görünür; bazıları ise taş gibi katı ve çok resmidir. Bölüm 6 BİTMEYEN YAS Yitimin Çözümü Olmadığında Bitmeyen yastakiler (sürekli yas tutanlar) yitirdikleri ilişkiyi bir biçimde çözümleme çabası içinde olurlar ve bunu becerebilmek amacıyla ilişkilerini tekrar tekrar gözden geçirirler. Oysaki, bu şekilde çözüme hiçbir zaman ulaşılamaz. Yitim o derece sıcaktır ki, kolay kolay soğuyamaz. ZIT DUYGULAR Sürekli yas tutan birey, yitimi geri döndürmek ve kaybettiği kişiyle tekrar birleşmek ister. Ancak, bir yandan da yitirdiği ilişkinin daha az uğraştırıcı olmasını da bekler. Bu çelişkili durum, bireyde kaybedilen kişiyi kurtarma özlemi ile ondan kurtulma dürtüsü arasında gelgitler şeklinde seyreden ciddi bir çatışma yaratır. BİTMEYEN YASTAKİLERİN DÜŞLERİ Komplike olmamış yastaki bireylerin düşleri genellikle kısa sürerken, bitmeyen yastaki bireylerin düşleri yaşamları süresince devam eder: Birinci tür düşler, hareket edememe duygusunu yansıtır ve birbiri ardına gelen cansız tablolardan oluşurlar İkinci tür düşler, yitirilenin geri getirilebileceği yanılsamasını doğrudan yansıtırlar. Örneğin, bir ceset tabutun içinde, boncuk boncuk terlemektedir ya da uzun süre önce gömülmüş olan bir ölünün bedeni hiçbir şekilde bozulmamıştır. Üçüncü tür düşler, yitirilen kişinin tehlikede olduğu ya da ölüm kalım savaşı verdiği duygularını yansıtır. ÖLÜLER YAŞAMAYA DEVAM EDERSE... Psikanalistler, bu tür duygusal varlıklara içe alınmış nesne (introject) adım verirler. Yas tutan birey, içe alınmış bir nesneyi sıklıkla bedenden ayrı bir ses olarak hisseder. Bazen, ölmüş kişinin bir minyatürü olarak hissedebilir. Gerçekte, içe alınmış nesne, kaybedilen ilişkinin dinamiklerini temsil etmektedir Psikolojik isteklerimizi ve savaşımlarımızı temsil etmeleri için nesneleri kullanırız. Bazı şarkılar, mimikler ya da belli ifadeler de bağlantı işlevi görürler ve bunlara bağlantı fenomeni adı verilmektedir. Bölüm 7 YASA GÖMÜLENLER Keder Depresyona Dönüştüğünde Kendi davranışları ile kardeşinin sevmediği özellikleri arasında paralellik kurmaya başlamıştı. Annesinin ve babasının sevgisini kaybetmemek adına, yaşamı süresince yaşadığı rekabetten ötürü kadınların peşinden koşan kardeşi ile özdeşleştiğini fark etmişti. SAĞLIKSIZ ÖZDEŞİMLER Sağlıksız özdeşimler zorlama olarak görünebilirler ve örnekleri çoktur. Kendisine kötü davranılan bir çocuğun ileride kendisinin de bir anne ya da baba olduğunda çocuğuna kötü davranmasındaki işleyen dinamik budur. : Sürekli yas tutan bireyler kendileri ile yitirdikleri kişi arasındaki sınırı net olarak belirlenmiş bir şekilde tutarlar, ilişkilerini sürekli olarak yeniden oynarlar. Sağlıksız özdeşimler yapan bireyler ise bu sınırlan kaybederler. YAS DEPRESYONA DÖNÜŞTÜĞÜNDE... Depresyon, ifade edilememiş öfkenin içe döndürülmesidir. Yasa gömülmüş bir birey, kaybettiği kişiye karşı duyduğu öfkeyi ve bu durumun sonucunda ortaya çıkan suçluluğunu içe döndürür. DÜŞLER Yasa gömülmüş bireylerin düşlerindeki öykülerinin deseni, genellikle içsel çatışmalarını yansıtmaktadır: Yitirilen kişinin, hem sevilen hem de nefret edilen yönleriyle özdeşim yapılmaktadır. Yasa gömülmüş bireyler, tanım gereği depresiftirler. Bu bireylerin düşleri yaşadıkları depresyonlarıyla doğrudan ilişkilidir. Bu bireyler, düşlerinde; kendilerini kansere yakalanmış, güçten kuvvetten kesilmiş, yitik, çaresiz vb. durumlarda görebilirler. Bölüm 8 AİLEDEKİ BİR ÖLÜM Anneler, Babalar ve Çocuklar Nastl Yas Tutar? Psikanalizde, yansıtmalı özdeşim adı verilen bir terim vardır.1 Bu terim, bir bireyin kendisinin bir bölümünü, başka bir bireye yüklediği durumları anlatmak için kullanılmaktadır. Bazen, bir hastamın beni sanki bir çocukmuşum gibi duyumsadığım fark etmişimdir: Durumu dikkatli incelediğimde, bu hastamın kendi çocuk kimliğini bana yansıttığım tesbit etmişimdir. Çok sayıda psikanalist, bu türden yansıtmalı özdeşimlerin aile dizgelerindeki işleyiş biçimlerini tanımlamışlardır. Örneğin, bir zamanlar oğlunun aşın çekingen olduğundan yakman, serüvenci bir adam ile tanışmıştım. Adamın aile dizgesini yakından incelediğimde, oğlunu aşırı çekingen olarak algılamasında babanın bir çıkan olduğu ortaya çıkmışta. Bu baba çocukken içe dönük bir kişiliğe sahip olduğundan, cesaretini bir tür savunma mekanizması olarak geliştirmişti. Oğlunun doğumuyla birlikte, çekingen kendiliğini bunu yaptığının farkında olmadığı halde, bilinçli olarak oğluna yansıtmıştı. Oğlunun cesaret kazanmasını görmeye hiçbir zaman hevesli olmamıştı. Oğlu cesaret belirtileri gösterdiğinde ise, ona sürekli ve abartılı bir şekilde dünyadaki tehlikeleri anımsatarak onun cesaretini yok etmeye çalışmışta. ÖLÜM ŞEKLİ "Risk Etkenleri" bölümünde açıklamaya çalıştığımız faktörlerden ötürü ani ya da kötü bir ölüm şekli en zor olanlardandır. Anneyi ya da babayı özkıyım sonucunda kaybetmek, bilinçdışı özdeşimler nedeniyle, çocuktaki özkıyım düşüncelerinin temelini oluşturmaktadır. ANNELER VE BABALAR ÇOCUKLARINI KAYBEDİNCE... Çocuk ölümü, insanların yasını tuttukları en zor kayıptır. Çocuğun anne rahmine düşmesiyle birlikte, anneler ve babalar bilinçdışında geleceklerini çocuklarını da içerecek şekilde planlarlar. Bir çocuğun ölümüyle birlikte, anne ve baba sadece çok değerli bir bağım değil, aynı zamanda öngördükleri geleceklerini de kaybetmiş olurlar ÇOCUK DÜŞÜRMENİN YASI Düşük yapmak her iki ebeveynde de, özellikle de annede başarısızlık ve yetersizlik duygularını harekete geçirir. Eğer anneye yas tutması için gerekli olan fırsat tanınmazsa, anne yitimle ilgili çok uzun süren ve aşılması oldukça güç olan sorunlara maruz kalabilir. BÎR KARDEŞİ KAYBETMEK Yetişkin bir birey olarak bir kardeşimizi kaybettiğimizde ya da kaybetme tehdidi ile karşı karşıya kaldığımızda, çocukluk dönemindeki dinamiklerimizin nasıl aniden canlandığını göstermek için bu öykümü sıkça anlatırım. Neden mi? Çünkü; bilinçdışımızda tüm çocukluk döngülerimizi yeniden gözden geçiririz. ÇOCUKLARIN YİTİME KARŞI VERDİĞİ TEPKİLER İki ya da üç yaşından önce yaşamındaki önemli bir bireyi kaybeden çocuk, bir şeylerin eksik olduğunu kolaylıkla hissedebilir. Çocuğun bu duygusunu, açlık duygusuna benzetebiliriz. Bir yetişkinin yası, kaybettiği kişinin psişik eşiyle bağlantısını kesmesini de gerektirmektedir. Küçük yaştaki bir çocuğun ise çok az nesne sürekliliği (bir başka kişinin psişik eşini oluşturup sürdürebilme yetisi) vardır. Dolayısıyla, bir çocuğun yası bir yetişkininin yasma benzemez. Örneğin, çocuk tek ebeveynli bir evde ya da yas tutan bir ebeveynin çocuğu olarak büyüyecek, yarım ve eksik bir yaşantısı olacaktır. Her çocuk kaybettiği bireyin hayali bir imgesini yaratır ve bu hayali imgeyi sürdürebilmek için çabalar. (4yaş)Çocukların ölümü algılayabilme ve kabullenebilme konusundaki yetersizliklerini sıklıkla aşina olduğumuz şu cümlelerden de anlayabiliriz: "Biliyorum, annemin geri gelmeyeceğini söylediniz. Ancak ben hemen şimdi ona telefon etmek istiyorum!" Beş ile dokuz yaş arasındaki çocuk, ölümün ne olduğunu bilir ancak, kendisinin de ölebileceğim düşünemez. Beş ile on yaş arasındaki çocuk, ölümü, geri döndürülebilecek, geçici bir durum olarak algılar. Bu algı, çocukta bir çeşit istek/gerçeklik durumuna yol açar ve çocuk daima o bireyin asla ölmediğine inanır. On yaşından sonraki çocuk, ölüm kavramını anlayabilmekte ve ölümün bir son olduğunu kabullenmekte daha gerçekçidir. Ergenlik dönemi öncesindeki bir çocuğun yitime karşı verdiği tepkileri genellikle yetişkine garip gelebilir. Çocuğun ergenliğe giriş sürecinin çok sayıdaki pikodinamiğine uygun olan olağan tutum ve davranışları, yastan etkilenmiş bir bireyden beklediğimiz tepkilere benzemez. Bir çocuk, dışarıdan gözlemlediğimizde, evde beslediği hayvanının ölümüne bir aile bireyinin ölümünden daha fazla üzülüyormuş gibi görünebilir. Çünkü, evcil hayvanın ölümünün kederi ile baş edilebilir. Önemli bir yetişkinin ölümü ile yüzleşmek ise çocuk için tehlikeli ve tehdit edici olabilir. Çocuk bilinçdışında ölümü yadsır ve hiçbir üzüntü belirtisi göstermez. ERGENLİK Ergenlik, kitabın önceki bölümlerinde açıkladığımız gibi, yas tutmak için psikobiyolojik bir prova işlevi görmektedir. Ergenler, bilinçdışında ebeveynlerine karşı bağlarını gevşetirler ve bu bağlarının bir kısmım arkadaşlarına, yaşıtlarına aktarırlar. Ergenliğin başarıyla tamamlanması, bireye tıpkı bir yetişkininki gibi yas tutabilme modelini sağlar. ÇOCUKLUKTAKİ KAYIPLARIN SONUÇLARI Abe adında, varsayımsal bir olgu düşünelim. Abe'nin farklı yaşlarda yitime karşı vereceği olası tepkileri tartışalım. Eğer annesi Abe iki yaşındayken yani, annesinin psişik eşini oluşturamadan önce ölür ise, daha sonra annesinin hayali imgesini yaratabilir. Annesinin yerine geçecek etkili bir kişi olmaz ise, durmadan bir kadın arayan ancak onların hiçbirine sadık kalamayan bir yetişkin olabilir. Ya da tam ters yola giderek birisine, yüksek olasılıkla da kendisinden yaşlı bir kadına aşın bağımlı olabilir. Annesi, Abe iki ya da üç yaşındayken ölür ise, kendisinde doğuştan sevilmeyecek bir şeyler olduğunu hissederek büyüyebilir. Savunma mekanizması olarak herkesin sevgi ve ilgisini çekmesi gerektiği duygusunu da geliştirebilir. Abe'nin babası, Abe üç ile beş yaşları arasındayken ödipal rekabet sorunlarıyla uğraşırken ölür ise, Abe rekabet sorunları olan ve son derece sorunlu bir birey haline gelebilir. En ufak bir kışkırtmayı, örneğin, patronunun sabırsızlıkla söylenmiş bir sözünü sanki bir meydan okuma gibi algılayabilir ya da farklı yollara sapabilir. Özdeşleşebileceği güçlü bir baba arayabilir. Rekabet içindeki Abe ya oldukça saldırgan olur ya da rekabetten kaçınmaya çalışır. Ödipal suçluluğun kalıntıları yüzünden kazanmak, Abe için tehdit etmek, ezmek, hatta diğerini öldürmek algısıyla birlikte yaşanabilir. Genellikle, ergenlik sürecini tamamlamadan bir ebeveynini kaybeden ve ebeveynin yerine geçecek, yas tutmasına yardım edecek birini bulamayan çocukların yası tamamlanamaz. Bu çocuklar büyüdüklerinde bitmeyen yastaki bireyler haline gelirler. Ebeveyn, çocuk için "ölümsüz kayıp" figürü haline gelir. Bu durum bireyin peşini hiçbir zaman bırakmayan çok önemli ve büyük bir eksikliktir. KAYBEDİLEN KİŞİNİN YERİNE GEÇEN KİŞİLERİN ÖNEMİ Bir sonraki sayfada anlatacağımız Janet'in öyküsünde de görülebileceği gibi, hayatta kalan bir ebeveynin başedebilme yetisi; yasını tamamlayabilmesi, çocuğu rahatlatması, çocuğa yitirilenin yerine geçecek uygun nesneler sağlaması, çocuğun yitimden sonra toparlanmasını etkilemektedir. BİR EBEVEYNİN ÖLÜMÜNDEN SONRA ÖZDEŞİM Ebeveynlerden biri yoksa, çocuk bilinçdışmda bir sorunun üstesinden gelmesine yardıma olacak bir hayalet ebeveyn yaratır. Örneğin, zamanla annesinden vazgeçerek babasıyla özdeşleşebilmek ve ödipal dramayı çözümleyebilmek için, babasız bir erkek çocuğun annesi için yarışacağı bir rakip yaratmaya gereksinim duyar. “Bu kişiler, sürekli olarak paralarım kaybederler, ödevlerini okulda unuturlar, arkadaşlarında kalmaya gittiklerinde bazı giyeceklerini bırakırlar. Kronik eşya kaybediciler, edilgen biçimde kaybettikleri eşyalarla özdeşim kurarlar (ve böylece kaybolma duygulanm yeniden depolarlar), öte yandan ölerek çocuklarım geride bırakan anne ve babalanyla da etkin olarak özdeşim kurarlar. Kronik eşya kaybediciler, eşyalarına, anne ve babalarının kendilerine davrandıkları gibi davranırlar.” Anna Freud.
Gidenin Ardından
Gidenin ArdındanElizabeth Zintl · OA Yayınları · 2010373 okunma
··
364 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.