"Sen ister dinle, ister dinleme. Bu söylediklerimi dinleyen var. Ben de o dinleyenlerden dinlemekteyim. Sen beni inlemekte zannediyorsun. Lakin ben ondan başkasını dinlememekteyim."
Yazılarak anlatılabilen ancak kitabın akıcılığı olabilir. Öyle dolu ki... Fatih Çıtlak'ı yıllardır takip eder severek dinlerim. Ama bu okuduğum ilk kitabıydı ve geç mi kalmışım yoksa şimdi miymiş sorularına cevap veremiyorum. Şöyle ki Mevlana ile ilgili çok karışık bilgiler olması nedeniyle hep mesafeli duruyordum. Bir kere Mesnevi Şerif'i okumaya yeltendim ama girişindeki bazı cümleler "vahiy" benzeri kelimeleri beni rahatsız ettiğinden okumadım. Doğru bulmadım. Ama Fatih Bey'in olan bağlılığı da beni hep düşündürüyordu ama araştırmamıştım.
Bu kitabın başındaki açıklamaları okuyunca önyargım ve çekincelerim kayboldu. Sözler anlam buldu. Kuran'ı Kerim'in bir tefsiri gibi olduğu idraki bakış açımı değiştirdi. Mesnevi'yi okumaya tekrar niyetlendim. Beyitlerin açıklamaları öyle düşündürücü ki her cümlede bekleye bekleye ilerliyorsunuz.
Pek bir şey söyleyemiyorum bu benim deneyimimdi. Çünkü okuduklarımı anlatmaya benim gücüm yetmiyor. Çünkü anlatabilmem için önce dinlemem lazım. Defalarca dinlemem lazım. Önce kulaklarımla sonra da kalbimle dinlemem lazım o eşsiz kudretli kitap Kuran'ı Kerimi'i... Bir defa okumak yetmiyor. Okuyup okuyup dinlemek lazım...