Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
16 saatte okudu
Duyguları okuyucuya aktarmada oldukça başarılı bulduğum yazarlardan biri olan Stefan Zweig'in bugünde "Bir Kadının Hayatından 24 Saat" adlı eseriyle tanıştım. Zweig, olağanüstü gözlem yeteneği ve güçlü cümleleri ile bir kadının kalbinin derinliklerine inerek, aşk ve tutku kavramlarını yeniden sorgulatıyor. Bir tutkunun peşinden giden ve arzularına, isteklerine kapılan bir kadının başına neler geldiğini anlatır. Yazar; bana hırsı,tutkuyu,saplantılı olmanın sonuçlarını gösterdi. 19. Yüz yılın başlarında, bir pansiyonda birçok farklı milletten insan, zenginler, çiftler, Danimarkalı bir adam ve karısı Mrs C, Lyonlu fabrikatör olan şişman adam ve bu adamın karısı Henriette bulunmaktadır. Otele genç, son derece yakışıklı ve kibar bir Fransız adam gelip yerleşir. Son derece yakışıklı olan bu adama kadınlar fazlası ile ilgi göstermektedir. Ancak genç adam Henriette ile vakit geçirmektedir. Bir gün adam çay sohbetinden sonra Henriette ile birlikte ortadan kaybolur. Bu olay pansiyondaki herkesin şok geçirmesine neden olmuştur. 33 yaşında evli bir kadın olan Henriette’nin çocuklarını ve kocasını bırakması ve sadece iki ya da üç saattir tanıdığı bu adamla kaçmış olması büyük tartışmalara yol açmaktadır. Alman bir kadın, kadınların ikiye ayrıldığını birinin gerçek kadınlar diğerinin ise Henriette gibi kadınlar olduğunu dile getirmiştir. Herkes bunun ne kadar yanlış ve ayıp bir durum olduğunu söylemektedir. Kadını iffetsizlikle suçlarlar, anlatıcımızda kadını koruyunca tartışma alevlenir. Durumun göründüğü gibi olmadığını dile getirmektedir. Yazara göre Henriette bunu yeni macera ve aşk dolu yaşamlara imrendiği için yapmıştır. Tartışma giderek büyürken herkesin saygı duyduğu Mrs. C. uzlaşma sağlamaya çalışmaktadır. Mrs. C. her halinden mutsuz ve zavallı bir kadın olduğu anlaşılan Henriette’i küçümseyenlere karşılık olarak yazara destek vermektedir. "Mrs.C" anlatıcının desteğinden, hoşgörüsünden cesaret bularak anlatıcıya gençliğinde başından geçen unutulmaz bir 24 saatin hikâyesini anlatmak ister. Ancak söz konusu zaman aralığı, kadının hayatının en heyecanlı ama sonu hayal kırıklığı ile biten en korkunç günüdür. Bazen bir an gelir hiç tanımadığın, yabancı bir insana tüm yaşamını, içinde gizli tuttuğun duygularını, aklından hiç silinmeyen bir an'ı anlatmak istersin. İşte "Mrs.C"'de bunu yaptı. Henriete ile empati kurdu ve onun gibi empati kurabilen ve ne anlatırsa anlatsın onu yargılamayacağından emin yabancı birine o sır gibi içinde tuttuğu 24 saati anlattı. Yaşamında hafızasından silinmeyen bir “an”ını onu anlayacak, yargılamayacak biri ile paylaştı. Kadın hayatında daha önce hiç kimseye anlatmadığı ancak hiçbir zamanda unutmadığı 24 saatini itiraf eder. Mrs. C. genç yaşında kocasını kaybetmiştir. Bu durumun olumsuz etkilerinden kurtulmak için Monte Carlo’da kumar oynayanları izlemeye başlamıştır. Kadın, insanların ellerinden nasıl bir psikolojiye sahip olduklarını anlamaya çalışmaktadır. Bu sırada dikkatini beyaz eldivenli bir el çeker. Kadın adama hayran olmuştur. Ancak adam kumarda her şeyini kaybetmesine rağmen tekrar kazanma arzusu ile masadan kalkmamaktadır. En sonunda masadan kalkar. Mrs. C. kendine engel olamaz ve adamın peşine düşer. Daha sonrasında adamı bir bankta çaresiz bir şekilde otururken bulur. Adam yağan yağmura dahi aldırış etmenden orada oturmaktadır. Konuşmaya başlarlar. Kadın, adama bir miktar para verir ve kalacak bir yer bulacağını söyler. Adam da bu teklifi kabul eder. O gece adam ile birlikte olurlar. Sabah olduğunda ise Mrs. C. büyük bir pişmanlık duymaktadır. Bunun üzerinde 12'de kumarhane girişine buluşmak istediğini dile getirir ve otelden ayrılır. Buluştuklarında adam hikayesini anlatır. Son derece soylu bir aileden gelmektedir, ancak amcası ile at yarışında kazandığı büyük paradan sonra kumara başlamıştır. Mrs. C. adama bir miktar daha para verir ve eve dönmesini ister. Adamda kabul eder. Mrs.C. tıpkı Henriette gibi bu adamla kaçmak istemektedir. Ancak adamın onun yanında kalmak gibi bir düşüncesi yoktur. Adam trene bindiğinde ayrılırlar. Mrs.C. adamla gitmek istediğine karar verir ve treni yakalamak için harekete geçer. Ama treni kaçırır. Artık tek bir arzusu vardır. Birlikte gittikleri yerlere tekrar gitmek. O anları tekrar yaşamak. Onu ilk kez gördüğü kumarhaneye gider. O masaya yaklaşır ve gözlerine inananamaz. Genç adam oradadır. O akşamki gibi kumar oynamaktır. Ona verdiği son parayla evine dönmek yerine yine bu kumar masasına gelmiştir. Ona verdiği sözü tutmamıştır. Kadın orada tam bir hayalkırıklığı yaşar. Adamı kumar masasından kaldırmaya çalışır ama adam onu tersler ve onu utandırır. Kendisini hiç kimsenin tanımadığı bir Fransız kasabasına yerleşir. Kimsenin tanımadığı bir yerde olmak yaşadığı bu onur kırıcı durumu atlatmasının tek çaresidir. Bu “an”, bu bir tek an, Mrs.C’yi öylesine sarsmıştır ki aradan yirmi dört yıl geçmesine rağmen bu anı tekrar hatırladığında her yanı buz kesmiştir. İşte bu başından geçen o anı ona anlatmaya karar vermesi, anlatıcının Madam Hernriette’i savunup bir kadının yaşamında yirmi dört saatin nasıl kökten değişilebileceğini söylediğinde, orada Mrs.C'nin kendi yaşamını bulmasından kaynaklanmıştı. İlk kez kendisini onaylanmış hissetti. İlk kez yargılanmadan dinlendi. Yargılanmadan sadece dinlenmek” olan, tek isteği onca zamandan sonra yerine gelmiştir. Şimdi bu tek bir anın dayanılmaz hafifliği tüm bedenini kaplamıştır. Tek bir “anda” başlayan ve bir tek bir “anda “ biten hikâyesi gibi… Yeryüzündeki hiçbir şey bir insanın çaresizliğini, kendisinden böyle tamamen vazgeçtiğini, canlı bir ölü haline geldiğini bu hareketsizlik kadar sarsıcı bir şekilde ifade edemezdi... Kitabı okuyacaklara şimdiden iyi okumalar dilerim:))
Bir Kadının Hayatından 24 Saat
Bir Kadının Hayatından 24 SaatStefan Zweig · Venedik Yayınları · 2019127,1bin okunma
·
410 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.